English    Türkçe    فارسی   

2
2749-2758

  • گفت خصمان عالمند و علتی ** جاهلی تو لیک شمع ملتی‏
  • Naip “Hasımlar, bilgili ama illetlidir. Hâlbuki sen, cahilsin ama şeriat mumusun.
  • ز انکه تو علت نداری در میان ** آن فراغت هست نور دیده‏گان‏ 2750
  • Çünkü sende bir kasıt ve illet yok. İşte şu illetsizlik yok mu? Gözlerin nurudur.
  • و آن دو عالم را غرضشان کور کرد ** علمشان را علت اندر گور کرد
  • O iki bilgiyi, garazları kör etmiştir. Bilgilerini de kasıtları, illetleri mezara tıkmıştır.
  • جهل را بی‏علتی عالم کند ** علم را علت کژ و ظالم کند
  • Kasıtsızlık, bilgisizi âlim yapar, kasıt ve garaz, ilmi aykırı bir hale sokar, zulüm haline koyar.
  • تا تو رشوت نستدی بیننده‏ای ** چون طمع کردی ضریر و بنده‏ای‏
  • Sen rüşvet almadıkça kör değilsin, fakat tamah ettin mi körsün, kul köle kesilirsin” dedi.
  • از هوا من خوی را واکرده‏ام ** لقمه‏های شهوتی کم خورده‏ام‏
  • Ben hevadan vazgeçmişim, şehvet lokmalarını az yemişim.
  • چاشنی گیر دلم شد با فروغ ** راست را داند حقیقت از دروغ‏ 2755
  • Gönlümün tat alma duygusu aydın, doğruyu yalandan ayırt eder.
  • به اقرار آوردن معاویه ابلیس را
  • Muaviye’nin İblis’i söyletmesi
  • تو چرا بیدار کردی مر مرا ** دشمن بیداریی تو ای دغا
  • Sen niçin beni uyandırdın? Be hilebaz, sen uyanıklığa düşmansın.
  • همچو خشخاشی همه خواب آوری ** همچو خمری عقل و دانش را بری‏
  • Sen, afyona benzersin, daima uyutursun. Şaraba benzersin, aklı, bilgiyi giderirsin.
  • چار میخت کرده‏ام هین راست گو ** راست را دانم تو حیلتها مجو
  • Seni çarmıha gerdim. Haydi, doğru söyle. Ben doğruyu bilir, anlarım, hileye sapma.