English    Türkçe    فارسی   

2
2784-2793

  • تا چنان آهی نباشد مر ترا ** تا بدان راهی نباشد مر ترا
  • İstedim ki öyle bir ah etmeyesin, bu suretle de o yola sahip olmayasın.
  • من حسودم از حسد کردم چنین ** من عدویم کار من مکر است و کین‏ 2785
  • Ben hasetçiyim, işte böyle bir hasette bulundum. Düşmanım; işim, gücüm, hile ve kinden ibarettir”
  • گفت اکنون راست گفتی صادقی ** از تو این آید تو این را لایقی‏
  • Muaviye, bunun üzerine “ İşte şimdi doğruyu söyledin, senden bu beklenir, lâyığın budur.
  • عنکبوتی تو مگس داری شکار ** من نیم ای سگ مگس زحمت میار
  • Sen örümceksin, ancak sinek tutabilirsin. Hâlbuki ben sinek değilim, zahmet etme a köpek!
  • باز اسپیدم شکارم شه کند ** عنکبوتی کی بگرد ما تند
  • Ben akdoğanım, beni padişah avlar. Örümcek, etrafımızda nasıl olur da ağ örebilir?
  • رو مگس می‏گیر تا تانی هلا ** سوی دوغی زن مگسها را صلا
  • Kudretin varken yürü, sinek avla, sinekleri bir ayran tası civarına çağır!
  • ور بخوانی تو به سوی انگبین ** هم دروغ و دوغ باشد آن یقین‏ 2790
  • Onları bala çağırsan bile bu çağırış, şüphe yok yalandır, çağırdığın şey de yine ayran!
  • تو مرا بیدار کردی خواب بود ** تو نمودی کشتی آن گرداب بود
  • Sen beni uyandırdın ama o uyandırış, uykunun ta kendisiydi. Bana gemi gösterdin ama gösterdiğin gemi, girdaptan ibaretti.
  • تو مرا در خیر ز آن می‏خواندی ** تا مرا از خیر بهتر راندی‏
  • Sen beni, daha iyi bir hayırdan mahrum etmek için hayra sevkettin” dedi.
  • فوت شدن دزد به آواز دادن آن شخص صاحب خانه را که نزدیک آمده بود که دزد را دریابد و بگیرد
  • Ev sahibinin, hırsızı yakalamak üzereyken birisinin seslenmesi yüzünden kaçırması
  • این بدان ماند که شخصی دزد دید ** در وثاق اندر پی او می‏دوید
  • Bu, şuna benzer: Bir adam, odasında hırsız görüp kovalamaya başladı.