-
چون خدا سوگند را خواند سپر ** کی نهد اسپر ز کف پیکارگر
- Allah yemine siper demiştir. Savaşçı, siperi elden bırakır mı?
-
باز پیغمبر به تکذیب صریح ** قد کذبتم گفت با ایشان فصیح
- Peygamber, yine apaçık onları yalanladı ve fasih bir surette onlara “ Şüphe yok, yalan söylüyorsunuz” dedi.
-
اندیشیدن یکی از صحابه به انکار که رسول (ص) چرا ستاری نمیکند
- Sahabeden birisinin inkâr düşüncesine düşüp ”Peygamber Sallâhü Aleyhi Ve Selem ne için ayıpları örtüyor” diye düşünmesi
-
تا یکی یاری ز یاران رسول ** در دلش انکار آمد ز آن نکول
- Peygamber, vadinden dönünce sahabeden birisinin gönlüne inkâr düşüncesi düştü.
-
که چنین پیران با شیب و وقار ** میکندشان این پیمبر شرمسار
- Peygamber böyle aksakallı, kâmil, koca kişileri utandırıyor.
-
کو کرم کو ستر پوشی کو حیا ** صد هزاران عیب پوشند انبیا 2890
- Nerede kerem, nerede ayıp örtmek, nerede hayâ? Hani Peygamberler, yüz binlerce ayıbı örterlerdi?
-
باز در دل زود استغفار کرد ** تا نگردد ز اعتراض او روی زرد
- Dedi; derhal yine bu itiraz, yüzümüzü saratmasın, mahcup düşmeyeyim diye gönlünden istiğfar etti.
-
شومی یاری اصحاب نفاق ** کرد مومن را چو ایشان زشت و عاق
- Münafık kişilerle dost olmanın şomluğu mümini de onlar gibi çirkinleştirdi, âsileştirdi.
-
باز میزارید کای علام سر ** مر مرا مگذار بر کفران مصر
- Yine “ Ey gizli şeyleri bütün inceliğiyle bilen Allah, beni küfrümde ısrar eder bir halde bırakma.
-
دل به دستم نیست همچون دید چشم ** ور نه دل را سوزمی این دم به خشم
- Bakışım nasıl elimde değilse, gönlüm de elimde değil. Yoksa bu an hışımla gönlümü yakardım” dedi.
-
اندر این اندیشه خوابش در ربود ** مسجد ایشانش پر سرگین نمود 2895
- Bu düşünceyle uykuya daldı, münafıkların mescidini fışkı ile dolu gördü.