-
ز آن سبب فرمود یزدان و الضحی ** و الضحی نور ضمیر مصطفی 295
- Allah onun için “Vedduha” buyurdu. “Vedduha”, Mustafa’nın gönlünün nurudur.
-
قول دیگر کین ضحی را خواست دوست ** هم برای آنکه این هم عکس اوست
- Allah, kuşluk zamanını sevdi derler ya. Bu söz de, kuşluk çağı, onun aksi olduğundandır.
-
ور نه بر فانی قسم گفتن خطاست ** خود فنا چه لایق گفت خداست
- Yoksa fâni olan şeye yemin etmek hatadır. Böyle olduğu halde fâni şeyin Allah’ın sözüne girmesi lâyık olur mu?
-
لا أحب الآفلین گفت آن خلیل ** کی فنا خواهد از این رب جلیل
- Halil “ Ben fâni olanları sevmem” dedi Halil böyle derse Ulu Allah nasıl olur da fâni şeyi diler, sever?
-
باز و اللیل است ستاری او ** و آن تن خاکی زنگاری او
- “Velleyl” den maksat yine Mustafa’nın ayıp örtücülüğü, toprağa mensup olan cismidir.
-
آفتابش چون بر آمد ز آن فلک ** با شب تن گفت هین ما ودعک 300
- Bu kuşluk çağının güneşi o, gökten doğdu da gece gibi olan tene “Seni Rabb’in terk etmedi” dedi.
-
وصل پیدا گشت از عین بلا ** ز آن حلاوت شد عبارت ما قلی
- Belanın ta kendisinden vuslat meydana geldi; “ Sana darılmadı da” sözü de o tatlılıktan zuhur etti.
-
هر عبارت خود نشان حالتی است ** حال چون دست و عبارت آلتی است
- Esasen her söz bir halete alâmettir. Hâl ele benzer, söz de alete.
-
آلت زرگر به دست کفشگر ** همچو دانهی کشت کرده ریگ در
- Kuyumcunun aleti, kunduracının elinde kuma ekilmiş tohuma döner.
-
و آلت اسکاف پیش برزگر ** پیش سگ کاه استخوان در پیش خر
- Çiftçinin yanında kunduracının aleti, köpeğin, önünde saman, eşeğin önünde kemik gibidir.