-
ور نه بر فانی قسم گفتن خطاست ** خود فنا چه لایق گفت خداست
- Yoksa fâni olan şeye yemin etmek hatadır. Böyle olduğu halde fâni şeyin Allah’ın sözüne girmesi lâyık olur mu?
-
لا أحب الآفلین گفت آن خلیل ** کی فنا خواهد از این رب جلیل
- Halil “ Ben fâni olanları sevmem” dedi Halil böyle derse Ulu Allah nasıl olur da fâni şeyi diler, sever?
-
باز و اللیل است ستاری او ** و آن تن خاکی زنگاری او
- “Velleyl” den maksat yine Mustafa’nın ayıp örtücülüğü, toprağa mensup olan cismidir.
-
آفتابش چون بر آمد ز آن فلک ** با شب تن گفت هین ما ودعک 300
- Bu kuşluk çağının güneşi o, gökten doğdu da gece gibi olan tene “Seni Rabb’in terk etmedi” dedi.
-
وصل پیدا گشت از عین بلا ** ز آن حلاوت شد عبارت ما قلی
- Belanın ta kendisinden vuslat meydana geldi; “ Sana darılmadı da” sözü de o tatlılıktan zuhur etti.
-
هر عبارت خود نشان حالتی است ** حال چون دست و عبارت آلتی است
- Esasen her söz bir halete alâmettir. Hâl ele benzer, söz de alete.
-
آلت زرگر به دست کفشگر ** همچو دانهی کشت کرده ریگ در
- Kuyumcunun aleti, kunduracının elinde kuma ekilmiş tohuma döner.
-
و آلت اسکاف پیش برزگر ** پیش سگ کاه استخوان در پیش خر
- Çiftçinin yanında kunduracının aleti, köpeğin, önünde saman, eşeğin önünde kemik gibidir.
-
بود انا الحق در لب منصور نور ** بود انا الله در لب فرعون زور 305
- “Enel Hakk” sözü, Mansur’un ağzında nurdu. “Enallah” sözü, Firavunun ağzında yalan!
-
شد عصا اندر کف موسی گوا ** شد عصا اندر کف ساحر هبا
- Sopa, Musa’nın elinde doğruluğuna şahit oldu, sihirbazın elindeyse bir şeye yaramadı.