-
صدق تو آورد در جستن ترا ** جستنم آورد در صدقی مرا
- Seni, doğruluğun aramaya sevk etti, beni de aramam doğruluğa çekti.
-
تخم دولت در زمین میکاشتم ** سخره و بیگار میپنداشتم
- Alay olsun diye, iş olsun diye yere devlet tohumu ekiyordum.
-
آن نبد بیگار کسبی بود چست ** هر یکی دانه که کشتم صد برست
- Hâlbuki onun aslı varmış, hakikî kazancımmış, ektiğim her taneye bedel yüzlerce tane çıktı” diye cevap verir.
-
دزد سوی خانهای شد زیر دست ** چون در آمد دید کان خانهی خود است 3010
- Hırsız, bir eve girmeğe kalkışır, girince görür ki girdiği kendi eviymiş!
-
گرم باش ای سرد تا گرمی رسد ** با درشتی ساز تا نرمی رسد
- Ey soğuk, hararetlen ki ısınasın, sertliğe alış ki yumuşayasın.
-
آن دو اشتر نیست آن یک اشتر است ** تنگ آمد لفظ معنی بس پر است
- O iki deve değildir ki, bir devedir. Fakat söz dar, mana ise pek geniş!
-
لفظ در معنی همیشه نارسان ** ز آن پیمبر گفت قد کل لسان
- Söz manaya daima kifayetsiz. Onun için Peygamber” Allah’ı bilenin dili tutulur” dedi.
-
نطق اصطرلاب باشد در حساب ** چه قدر داند ز چرخ و آفتاب
- Söz, hesapta usturlaba benzer. Usturlap, göğü güneşi ne kadar bilebilir ki?
-
خاصه چرخی کاین فلک زو پرهای است ** آفتاب از آفتابش ذرهای است 3015
- Hele bu gök olursa bu öyle bir gök ki, gökyüzü, buna nispetle bir katre. Bu güneş o güneşe nispetle bir zerre!
-
بیان آن که در هر نفسی فتنهی مسجد ضرار است
- Her an bir Mescidi Dırâr var
-
چون پدید آمد که آن مسجد نبود ** خانهی حیلت بد و دام جهود
- Münafıkların yaptıkları mescidin hakikî bir mescit olmayıp hile yurdu, Yahudi tuzağı olduğu anlaşılınca,