-
حکمت دنیا فزاید ظن و شک ** حکمت دینی برد فوق فلک
- Dünya hikmeti, zannı, şüpheyi artırır, din hikmetiyse insanı feleğin üstüne çıkarır.
-
زوبعان زیرک آخر زمان ** بر فزوده خویش بر پیشینیان
- Âhir zamanın âdi ukalâsı, kendilerini evvelce gelenlerden üstün görürler.
-
حیله آموزان جگرها سوخته ** فعلها و مکرها آموخته 3205
- Hileler öğrenip ciğerler yakmışlar, hileler, düzenler bellemişlerdir.
-
صبر و ایثار و سخای نفس و جود ** باد داده کان بود اکسیر سود
- Asıl sermaye iksiri olan sabrı, ihsanı, cömertliğiyle vermişlerdir.
-
فکر آن باشد که بگشاید رهی ** راه آن باشد که پیش آید شهی
- Fikir ona derler ki bir yol açsın, yol ona derler ki önüne bir padişah çıkagelsin.
-
شاه آن باشد که از خود شه بود ** نه به مخزنها و لشکر شه شود
- Padişah ona derler ki kendiliğinden padişah olsun; hazinelerle, askerlerle değil.
-
تا بماند شاهی او سرمدی ** همچو عز ملک دین احمدی
- Zira kendiliğinden padişah olursa padişahlığı, Ahmet’in pâk dininin yüceliği gibi ebedîdir.
-
کرامات ابراهیم ادهم بر لب دریا
- Allah rahmet etsin, İbrahim Ethem’in deniz kıyısında gösterdiği keramet
-
هم ز ابراهیم ادهم آمده ست ** کاو ز راهی بر لب دریا نشست 3210
- İbrahim Ethem’den rivayet edilmiştir: Bir yerde deniz kıyısında oturmuş,
-
دلق خود میدوخت آن سلطان جان ** یک امیری آمد آن جا ناگهان
- O can sultanı, hırkasını dikmeğe koyulmuştu. Ansızın oraya bir emir geldi.
-
آن امیر از بندگان شیخ بود ** شیخ را بشناخت سجده کرد زود
- O emir, Şeyh’in kullarındandı. Şeyh’i tanıyıp hemen secde etti.