-
کاو رها کرد آن چنان ملک شگرف ** بر گزید آن فقر بس باریک حرف
- Emîr, kendi kendisine “ Öyle bir ulu sultanlığı terk etti de şu yoksulluğu ihtiyar etti. Bu ne acayip iş!
-
ترک کرد او ملک هفت اقلیم را ** میزند بر دلق سوزن چون گدا 3215
- Yedi iklim padişahlığını kaybetsin de yoksullar gibi kendi hırkasını diksin” diyordu.
-
شخ واقف گشت از اندیشهاش ** شیخ چون شیر است و دلها بیشهاش
- Şeyh, onun düşüncesini anladı. Şeyh aslana benzer, gönülleri ormana.
-
چون رجا و خوف در دلها روان ** نیست مخفی بر وی اسرار جهان
- Şeyh, ümit ve korku gibi gönüllere girer, yürür. Cihan esrarı ona gizli değildir.
-
دل نگه دارید ای بیحاصلان ** در حضور حضرت صاحب دلان
- Ey sermayesizler, gönül sahiplerinin huzurunda gönüllerinizi koruyun!
-
پیش اهل تن ادب بر ظاهر است ** که خدا ز ایشان نهان را ساتر است
- Ten ehlinin yanında edep, zahiri muameleden ibarettir. Çünkü Allah, onlardan gizli şeyleri örtmüştür.
-
پیش اهل دل ادب بر باطن است ** ز انکه دلشان بر سرایر فاطن است 3220
- Fakat gönül ehillerinin yanında edep, bâtıni bir muameledir. Bâtına aittir. Zira onların gönülleri, gizli şeyleri anlar.
-
تو بعکسی پیش کوران بهر جاه ** با حضور آیی نشینی پایگاه
- Sen ne aykırı iş yapıyorsun. Körlerin yanına bir makam kapmak hevesiyle gidiyor, huzur ile edebe riayet ederek ta kapı yanında oturuyor.
-
پیش بینایان کنی ترک ادب ** نار شهوت را از آن گشتی حطب
- Gözlülerin yanındaysa edebi terk ediyorsun. Onun için şehvet ateşine odun oldun ya!
-
چون نداری فطنت و نور هدی ** بهر کوران روی را میزن جلا
- Mademki anlayışın yok, hidayet nurundan mahrumsun, körler için yüzünü cilâla, süsle dur.