English    Türkçe    فارسی   

2
327-336

  • دست هر نااهل بیمارت کند ** سوی مادر آ که تیمارت کند
  • Na ehil kişiler seni hasta ederler. Ananın yanına gel ki sana iyi baksın!” dedi.
  • مهر جاهل را چنین دان ای رفیق ** کژ رود جاهل همیشه در طریق‏
  • Arkadaş, cahilin sevgisini de böyle bil. Cahil yolda daima çarpık, daima yampiri gider.
  • روز شه در جستجو بی‏گاه شد ** سوی آن کمپیر و آن خرگاه شد
  • Padişahın günü, doğanı aramakla geçti, nihayet o kocakarının çadırına yöneldi.
  • دید ناگه باز را در دود و گرد ** شه بر او بگریست زار و نوحه کرد 330
  • Ansızın orada doğanı, toz duman içinde gördü. Ona bakıp ağlamaya başladı.
  • گفت هر چند این جز ای کار تست ** که نباشی در وفای ما درست‏
  • Dedi ki: “Her ne kadar, bize dosdoğru vefakârlıkta bulunmadığın için bu hâl sana lâyıktı.
  • چون کنی از خلد زی دوزخ فرار ** غافل از لا یستوی اصحاب نار
  • Çünkü cehennem ehliyle cennet ehlinin müsavi olmadığından gaflet ederek cennetten kaçtın, cehennemde karar ettin.
  • این سزای آن که از شاه خبیر ** خیره بگریزد به خانه‏ی گنده پیر
  • Halinden haberdar olan padişahtan sersemce bu kokuşuk kocakarının evine kaçağın layığı budur”
  • باز می‏مالید پر بر دست شاه ** بی‏زبان می‏گفت من کردم گناه‏
  • Doğan kanadını padişahın eline sürmekte, hal diliyle “Ben günah ettim”;
  • پس کجا زارد کجا نالد لئیم ** گر تو نپذیری بجز نیک ای کریم‏ 335
  • Ey kerem sahibi, sen iyilerden başkasını kabul etmezsen kötü nereye varsın da halini arz edip ağlasın?
  • لطف شه جان را جنایت جو کند ** ز آنکه شه هر زشت را نیکو کند
  • Padişah, her kötüyü iyi ettiğinden onun lütfu cana bu cüreti vermekte, bu cinayetleri yaptırmaktadır” demekteydi.