-
لطف شه جان را جنایت جو کند ** ز آنکه شه هر زشت را نیکو کند
- Padişah, her kötüyü iyi ettiğinden onun lütfu cana bu cüreti vermekte, bu cinayetleri yaptırmaktadır” demekteydi.
-
رو مکن زشتی که نیکیهای ما ** زشت آمد پیش آن زیبای ما
- Yürü, çirkin işlerde bulunma ki bizim iyiliklerimiz bile o güzel sevgilimizin huzurunda çirkin görünmektedir.
-
خدمت خود را سزا پنداشتی ** تو لوای جرم از آن افراشتی
- Hâlbuki sen ettiğin hizmeti ona lâyık sandın da cürüm bayrağını onun için yücelttin.
-
چون ترا ذکر و دعا دستور شد ** ز آن دعاکردن دلت مغرور شد
- Sana onu anmaya, Onu çağırmaya izin verdiler de o yüzden günlüne gurur düştü.
-
هم سخن دیدی تو خود را با خدا ** ای بسا کاو زین گمان افتد جدا 340
- Kendini Allah ile konuşur gördün. Hâlbuki niceler vardır ki bu şüphe yüzünden ondan ayrı düşer.
-
گر چه با تو شه نشیند بر زمین ** خویشتن بشناس و نیکوتر نشین
- Gerçi padişah seninle beraber yerde oturur ama sen kendini tanı, haddini bil de daha iyi, daha edepli otur!
-
باز گفت ای شه پشیمان میشوم ** توبه کردم نو مسلمان میشوم
- Doğan dedi ki: “Padişahım, pişmanım, tövbe ettim, yeniden Müslüman oldum.
-
آن که تو مستش کنی و شیر گیر ** گر ز مستی کج رود عذرش پذیر
- Sarhoş ederek aslanı bile tutacak derecede kuvvet ve cüret sahibi ettiğin kişi sarhoşluk yüzünden yolunu sapıtırsa özrünü kabul et.
-
گر چه ناخن رفت چون باشی مرا ** بر کنم من پرچم خورشید را
- Tırnağımı kestilerse de sen beni kabul eder, benden yüz çevirmezsen ben, güneşin bile perçemini koparırım.
-
ور چه پرم رفت چون بنوازیم ** چرخ بازی گم کند در بازیم 345
- Kanadım gittiyse de beni okşarsan, bana iltifat edersen felek bile benim oyunuma karşı mat olur.