-
پر و مالامال از نور حق است ** جام تن بشکست نور مطلق است 3410
- O varlık, Allah nuruyla dolu, hem de dudağına kadar. Ten kadehi kırılmış, mutlak nur kalmıştır.
-
نور خورشید ار بیفتد بر حدث ** او همان نور است نپذیرد خبث
- Güneşin nuru, pislik üstüne düşmekle pislenmez ya, yine aynı nurdur”
-
شیخ گفت این خود نه جام است و نه می ** هین به زیر آن منکرا بنگر به وی
- Şeyh bu sözleri söyledikten sonra “Bu, ne kadehtir, nasıl şarap, bir gel de bak be hey münkir” dedi.
-
آمد و دید انگبین خاص بود ** کور شد آن دشمن کور و کبود
- Mürit gelip baktı, gördü ki halis bal. O manasız düşmansa kör oldu, bir şey göremedi.
-
گفت پیر آن دم مرید خویش را ** رو برای من بجو می ای کیا
- O zaman pîr müridine dedi ki: “ Yürü ey ulu mürit bana şarap bul,
-
که مرا رنجی است مضطر گشتهام ** من ز رنج از مخمصه بگذشتهام 3415
- Bir hastalığım var, şarap içmek zaruretindeyim. Hastalıktan ölüm haline geldim, hatta bu halden de ileri bir hale düştüm.
-
در ضرورت هست هر مردار پاک ** بر سر منکر ز لعنت باد خاک
- Zaruret vakti her pis, temiz sayılır. İnkâr edene lânet, başına toprak!
-
گرد خمخانه بر آمد آن مرید ** بهر شیخ از هر خمی او میچشید
- Mürit, meyhaneleri dönüp dolaşmaya, şeyh için her küpten şarap taşımaya başladı.
-
در همه خمخانهها او می ندید ** گشته بد پر از عسل خم نبید
- Fakat küplerin hiç birin de şarap bulamadı. Hurma şarabıyla dolu olan küpler, balla dolmuştu.
-
گفت ای رندان چه حال است این چه کار ** هیچ خمی در نمیبینم عقار
- “Rintler, bu ne hal, bu ne iş? Hiçbir küpte şarap bulamıyorum” dedi.