-
کاو اگر زهری خورد شهدی شود ** تو اگر شهدی خوری زهری بود 3430
- Veli, zehir yese bal olur, sen bal yesen zehir kesilir.
-
کاو بدل گشت و بدل شد کار او ** لطف گشت و نور شد هر نار او
- O, varlığını Allah varlığına tebdil etmiştir. İşi de eşyayı tebdil etmedir. O, lütuftan ibaret bir hale gelmiştir, her türlü ateşi de nur olmuştur.
-
قوت حق بود مر بابیل را ** ور نه مرغی چون کشد مر پیل را
- Ebabil kuşlarında Allah kuvveti vardı. Yoksa bir kuşcağız nasıl olurda bir fili helâk edebilirdi?
-
لشکری را مرغکی چندی شکست ** تا بدانی کان صلابت از حق است
- Koca bir orduyu birkaç kuş kırıp geçirdi. Bak da bu kudretin Allah’tan olduğunu bil.
-
گر تو را وسواس آید زین قبیل ** رو بخوان تو سورهی اصحاب فیل
- Eğer bundan şüpheye düşersen yürü var, Eshabı fil suresini oku.
-
ور کنی با او مری و همسری ** کافرم دان گر تو ز ایشان سر بری 3435
- Onunla inada kalkışır, beraberlik dâvasına girişirsen, yok mu? Eğer onlardan başını kurtarabilirsen beni de kâfir bil sen!
-
کشیدن موش مهار شتر را و متعجب شدن موش در خود
- Farenin deve yularını çekmesi ve kendi kendisine gururlanması
-
موشکی در کف مهار اشتری ** در ربود و شد روان او از مری
- Bir fareceğiz, bir devenin yularını eline aldı, kurula, kurula yola düştü.
-
اشتر از چستی که با او شد روان ** موش غره شد که هستم پهلوان
- Deve, tabiatındaki mülayimlik yüzünden onunla beraber yürümeye koyuldu. Fare “Ben, ne de pehlivan, ne de yiğit ermişim” diye gurura düştü.
-
بر شتر زد پرتو اندیشهاش ** گفت بنمایم ترا تو باش خوش
- Düşüncesinin ışığı deveye aksetti. “Hele hoşindi. Ben sana gösteririm!” dedi.
-
تا بیامد بر لب جوی بزرگ ** کاندر او گشتی زبون پیل سترگ
- Gide, gide bir büyük ırmak kenarına geldiler. Öyle büyük, öyle derindi ki ulu bir fil bile o ırmakta zebun olurdu.