English    Türkçe    فارسی   

2
348-357

  • در ضعیفی تو مرا بابیل گیر ** هر یکی خصم مرا چون پیل گیر
  • Tut ki zayıflıkta Ebabilim, tut ki düşmanlarımın her biri bir fildir.
  • قدر فندق افکنم بندق حریق ** بندقم در فعل صد چون منجنیق‏
  • Bir fındık kadar, fakat yakıcı kurşun atarım; kurşunum, yüzlerce mancınık derecesinde tesir eder.
  • موسی آمد در وغا با یک عصاش ** زد بر آن فرعون و بر شمشیرهاش‏ 350
  • Musa, savaşa bir tek sopasıyla gitti ama o sopayla Firavunu da, kılıçlarını da kırdı geçirdi.
  • هر رسولی یک تنه کان در زده ست ** بر همه آفاق تنها بر زده ست‏
  • Her peygamber, o kapıyı yalnızca döğmüş, bütün dünyaya tek başına saldırmıştır.
  • نوح چون شمشیر در خواهید ازو ** موج طوفان گشت از او شمشیر خو
  • Nuh, ondan kılıç isteyince Tufan dalgası, Allah kudretiyle kılıç kesilmiştir.
  • احمدا خود کیست اسپاه زمین ** ماه بین بر چرخ و بشکافش جبین‏
  • Ey Ahmet, yeryüzünün askeri kim oluyor ki? Aya bak, ayın bile alnını yar!
  • تا بداند سعد و نحس بی‏خبر ** دور تست این دور نه دور قمر
  • Bu suretle yıldızların yomlu, yomsuz olduğuna inanan bihaberler, bu devrin senin devrin olduğunu, kamerin devri olmadığını anlasınlar.
  • دور تست ایرا که موسای کلیم ** آرزو می‏برد زین دورت مقیم‏ 355
  • Bu devir, senin devrindir. Çünkü Kelîm olan Musa bile daima senin zamanını arzuladı.
  • چون که موسی رونق دور تو دید ** کاندر او صبح تجلی می‏دمید
  • Musa, senin devrinin parlaklığını, o devirdeki tecelli sabahının zuhurunu gördü de;
  • گفت یا رب آن چه دور رحمت است ** بر گذشت از رحمت آن جا رویت است‏
  • “ Yarabbi, o ne rahmet devri... O devir, rahmetten de ileri... O devirde rüyet var.