-
آن یکی تا کعبه حافی میرود ** و آن یکی تا مسجد از خود میشود
- Birisi, ta Kâbe’ye kadar yaya gider, öbürü mescide varıncaya kadar kendisinden geçer.
-
آن یکی در پاکبازی جان بداد ** وین یکی جان کند تا یک نان بداد
- Birisi o kadar cömerttir ki gönlü bulanmadan canını bile verir, öbürü bir dilim ekmek verebilmek için can çekişir.
-
این وسط در با نهایت میرود ** که مرا آن را اول و آخر بود 3540
- Bu orta halli oluş, sona göredir; önü, sonu olan şeye nispetledir.
-
اول و آخر بباید تا در آن ** در تصور گنجد اوسط یا میان
- Bir şeyde evvel, âhir olmalı ki ortası tasavvur edilebilsin.
-
بینهایت چون ندارد دو طرف ** کی بود او را میانه منصرف
- Sonsuz şeyin önü, sonu nasıl olur… Önü, sonu olmayanın ortası nasıl bulunur?
-
اول و آخر نشانش کس نداد ** گفت لو کان له البحر مداد
- Allah, “Deniz mürekkep olsa biterdi de Rabbimin kelimeleri bitmezdi” dedi. Kimse Allah tecellisinin evvelini, âhirini göremedi.
-
هفت دریا گر شود کلی مداد ** نیست مر پایان شدن را هیچ امید
- Hatta yedi deniz, tamamıyla mürekkep olsa gene biteceğini umma.
-
باغ و بیشه گر بود یک سر قلم ** زین سخن هرگز نگردد هیچ کم 3545
- Bağ, orman baştanbaşa kalem olsa bu söz, yine eksilmez.
-
آن همه حبر و قلم فانی شود ** وین حدیث بیعدد باقی بود
- O mürekkebin, o kalemlerin hepsi biter de sonu olmayan bu söz yine kalır.
-
حالت من خواب را ماند گهی ** خواب پندارد مر آن را گمرهی
- Benim halim uyuyan adamın haline benzer. Gören sapık, beni uyuyor sanıyor.