English    Türkçe    فارسی   

2
3633-3642

  • گفت نه من آن ندانم عمرو را ** زید چون زد بی‏گناه و بی‏خطا
  • Öbürü “Ben onu, bunu bilmem. Zeyd, Amr’ı suçsuz, sebepsiz nasıl dövdü” deyince,
  • گفت از ناچار و لاغی بر گشود ** عمرو یک واو فزون دزدیده بود
  • Nahivci naçar kalır, alaya başlar: Amr, fazla olarak bir “V” çalmıştı.
  • زید واقف گشت دزدش را بزد ** چون که از حد برد او را حد سزد 3635
  • Zeyd, anlayınca o hırsızı dövdü. Çünkü Amr, haddi aşmıştı, tabii haddini bildirmek lâzım!
  • پذیرا آمدن سخن باطل در دل باطلان‏
  • Bâtıl gönüllerin bâtıl sözü kabul etmesi
  • گفت اینک راست پذرفتم به جان ** کج نماید راست در پیش کجان‏
  • Bunun üzerine o adam “Hah, doğru... Şimdi bunu canla başla kabul ettim” der. Doğru bile eğrilere eğri görünür.
  • گر بگویی احولی را مه یکی است ** گویدت این دوست و در وحدت شکی است‏
  • Bir şaşıya “Ay birdir” desen “İkidir, bir olmasında şüphe var” der.
  • ور بر او خندد کسی گوید دو است ** راست دارد این سزای بد خو است‏
  • Birisi alay eder, güler ve “Sahi, iki” derse bu sözü doğru olarak kabul eder. Kötü huyun lâyığı budur.
  • بر دروغان جمع می‏آید دروغ ** الخبیثات الخبیثین زد فروغ‏
  • Yalancılar yalanla konuşurlar “Pis şeyler, pislere aittir” sözü ışık verip durmaktadır.
  • دل فراخان را بود دست فراخ ** چشم کوران را عثار سنگ‏لاخ‏ 3640
  • Gönlü açık olanların elleri de açık olur. Körlerin taşlık erde düşmeleri de pek tabiîdir.
  • جستن آن درخت که هر که میوه‏ی آن درخت خورد نمیرد
  • Birisinin, meyvesini yiyenin ölümden kurtulup ebedî hayata ulaşacağı ağacı aramaya kalkışması
  • گفت دانایی برای داستان ** که درختی هست در هندوستان‏
  • Bilgili biri, hikâye yollu “Hindistan’da bir ağaç vardır.
  • هر کسی کز میوه‏ی او خورد و برد ** نه شود او پیر نه هرگز بمرد
  • Meyvesini yiyen ne ihtiyarlar, ne ölür!” der.