-
تو چو موری بهر دانه میدوی ** هین سلیمان جو چه میباشی غوی
- Sen bir karıncaya benzersin, tane toplamak için koşup durmaktasın. Fakat behey azgın. Süleyman buracıkta, sen ne arıyorsun?
-
دانه جو را دانهاش دامی شود ** و آن سلیمان جوی را هر دو بود 3705
- Tane arayana tane, tuzaktır. Fakat Süleyman arayan hem Süleyman’ı bulur, hem taneyi elde eder.
-
مرغ جانها را در این آخر زمان ** نیستشان از همدگر یک دم امان
- Bu ahir zamanda kuşlara bir an bile birbirlerinden aman yoktur.
-
هم سلیمان هست اندر دور ما ** کاو دهد صلح و نماند جور ما
- Devrimizde de Süleyman var, bizi sulha kavuşturur, zulmümüzü giderir.
-
قول إن من أمة را یاد گیر ** تا به إلا و خلا فیها نذیر
- “Hiçbir ümmet yoktur ki aralarında bir korkutucu olmasın” ayetini oku.
-
گفت خود خالی نبوده ست امتی ** از خلیفهی حق و صاحب همتی
- Allah “ Hiçbir ümmet bulunamaz ki içlerinde bir Allah halifesi, bir himmet sahibi bulunmasın” dedi.
-
مرغ جانها را چنان یکدل کند ** کز صفاشان بیغش و بیغل کند 3710
- O halife, onların gönüllerini o kadar birleştirir gibi saflıktan hiçbir gıllügışları kalmaz.
-
مشفقان گردند همچون والده ** مسلمون را گفت نفس واحده
- Hepsini ana gibi birbirini esirger bir hale getirir. Onun için Müslümanlara “Tek bir nefis” demiştir.
-
نفس واحد از رسول حق شدند ** ور نه هر یک دشمن مطلق بدند
- Onlar Allah Resulü yüzünden tek bir nefis oldular, yoksa her biri, öbürüne tam bir düşmandı.
-
برخاستن مخالفت و عداوت از میان انصار به برکات رسول صلی الله علیه و آله
- Resul Sallâllahu Aleyhi Ve Sellem’in yüzünden Ensarın arasındaki aykırılık ve düşmanlığın kalması
-
دو قبیله کاوس و خزرج نام داشت ** یک ز دیگر جان خون آشام داشت
- Medinelilerin iki kabilesi vardı, birine Evs, öbürüne Hazrec denirdi. Âdeta bir kabile öbürünün kanına susamıştı.