-
هم به وام او خانقاهی ساخته ** جان و مال و خانقه درباخته
- Borçlu bir de tekke kurmuş, canını da, malını da, tekkesini de Allah uğruna feda etmişti.
-
وام او را حق ز هر جا میگزارد ** کرد حق بهر خلیل از ریگ آرد
- Allah, Halil’e nasıl kumu un etmişse onun da borcunu her taraftan öderdi.
-
گفت پیغمبر که در بازارها ** دو فرشته میکنند ایدر دعا 380
- Peygamber dedi ki: “Pazarlarda iki melek daima dua eder.
-
کای خدا تو منفقان را ده خلف ** ای خدا تو ممسکان را ده تلف
- Ey Allah, sen verenlere, ihsan edenlere fazlasıyla ver; nekes malını da telef et!
-
خاصه آن منفق که جان انفاق کرد ** حلق خود قربانی خلاق کرد
- Bilhassa canını bağışlayan, kendisini Allah’a kurban eden,
-
حلق پیش آورد اسماعیلوار ** کارد بر حلقش نیارد کرد کار
- İsmail gibi boynunu veren kişiye fazlasıyla ver! “Hiç o boyna bıçak işler mi?
-
پس شهیدان زنده زین رویند و خوش ** تو بدان قالب بمنگر گبروش
- Şehirler de bu yüzden diridirler, bu yüzden zevk ve safa içindedirler. Sen kâfir gibi yalnız kalıba bakma!
-
چون خلف دادستشان جان بقا ** جان ایمن از غم و رنج و شقا 385
- Çünkü Allah, onlara karşılık olarak ebedi ve gamdan, mihnetten, kötülükten emin bir can vermiştir.
-
شیخ وامی سالها این کار کرد ** میستد میداد همچون پای مرد
- Borçlu Şeyh, yıllarca bu işte bulundu, vazifesi buymuş gibi halktan borç almakta, halka vermekteydi.
-
تخمها میکاشت تا روز اجل ** تا بود روز اجل میر اجل
- Ölüm gününde ulu bir bey olmak için ölümüne kadar bu çeşit tohumlar ekmekteydi.