English    Türkçe    فارسی   

2
3790-3799

  • جای زاهد خشک بود او تر مزاج ** از سموم بادیه بودش علاج‏ 3790
  • Zahidin yeri kaskatıydı. Fakat kendisinin mizacı yumuşak. Çölün samyeli, âdeta ona ilâç kesilmişti.
  • حاجیان حیران شدند از وحدتش ** و آن سلامت در میان آفتش‏
  • Hacılar, onun yalnızlığına, o afetler içinde selâmette oluşuna şaştılar.
  • در نماز استاده بد بر روی ریگ ** ریگ کز تفش بجوشد آب دیگ‏
  • Kum üstünde namaza durmuştu. Kum, öyle bir kumdu ki hararetinden tenceredeki su bile kaynar, coşardı.
  • گفتیی سر مست در سبزه و گل است ** یا سواره بر براق و دلدل است‏
  • Hâlbuki dersin ki o, sanki bir yeşillikte bir gülistanda yahut Burak’a, Düldüle binmiş!
  • یا که پایش بر حریر و حله‏هاست ** یا سموم او را به از باد صباست‏
  • Yahut da ayağının altında ipekli örtüler, kumaşlar var samyeli ona sabah rüzgârından daha hoş!
  • پس بماندند آن جماعت با نیاز ** تا شود درویش فارغ از نماز 3795
  • O namaz kılarken hacılar beklediler. Zahit, uzun bir fikre dalmış, kendisinden geçmişti.
  • چون ز استغراق باز آمد فقیر ** ز آن جماعت زنده‏ای روشن ضمیر
  • Neden sonra istiğraktan ayıldı, kendisine geldi. Hacıların içinde gönül gözü açık birisi,
  • دید کابش می‏چکید از دست و رو ** جامه‏اش تر بود از آثار وضو
  • Gördü ki, zahidin elinden, yüzünden sular damlamakta, elbisesi aptes suyundan ıslak.
  • پس بپرسیدش که آبت از کجاست ** دست را برداشت کز سوی شماست‏
  • “Bu su nereden?” diye sordu. Zahit, elini kaldırıp “Gökten” diye cevap verdi.
  • گفت هر گاهی که خواهی می‏رسد ** بی‏ز جاه و بی‏ز حبل من مسد
  • Adam, “ Kuyu” ip yokken ne vakit istesen su bulabilir misin? Hemen yağmur yağar mı?