-
جای زاهد خشک بود او تر مزاج ** از سموم بادیه بودش علاج 3790
- Zahidin yeri kaskatıydı. Fakat kendisinin mizacı yumuşak. Çölün samyeli, âdeta ona ilâç kesilmişti.
-
حاجیان حیران شدند از وحدتش ** و آن سلامت در میان آفتش
- Hacılar, onun yalnızlığına, o afetler içinde selâmette oluşuna şaştılar.
-
در نماز استاده بد بر روی ریگ ** ریگ کز تفش بجوشد آب دیگ
- Kum üstünde namaza durmuştu. Kum, öyle bir kumdu ki hararetinden tenceredeki su bile kaynar, coşardı.
-
گفتیی سر مست در سبزه و گل است ** یا سواره بر براق و دلدل است
- Hâlbuki dersin ki o, sanki bir yeşillikte bir gülistanda yahut Burak’a, Düldüle binmiş!
-
یا که پایش بر حریر و حلههاست ** یا سموم او را به از باد صباست
- Yahut da ayağının altında ipekli örtüler, kumaşlar var samyeli ona sabah rüzgârından daha hoş!
-
پس بماندند آن جماعت با نیاز ** تا شود درویش فارغ از نماز 3795
- O namaz kılarken hacılar beklediler. Zahit, uzun bir fikre dalmış, kendisinden geçmişti.
-
چون ز استغراق باز آمد فقیر ** ز آن جماعت زندهای روشن ضمیر
- Neden sonra istiğraktan ayıldı, kendisine geldi. Hacıların içinde gönül gözü açık birisi,
-
دید کابش میچکید از دست و رو ** جامهاش تر بود از آثار وضو
- Gördü ki, zahidin elinden, yüzünden sular damlamakta, elbisesi aptes suyundan ıslak.
-
پس بپرسیدش که آبت از کجاست ** دست را برداشت کز سوی شماست
- “Bu su nereden?” diye sordu. Zahit, elini kaldırıp “Gökten” diye cevap verdi.
-
گفت هر گاهی که خواهی میرسد ** بیز جاه و بیز حبل من مسد
- Adam, “ Kuyu” ip yokken ne vakit istesen su bulabilir misin? Hemen yağmur yağar mı?