-
چار صد دینار بر گوشهی طبق ** نیم دینار دگر اندر ورق
- Tabağın bir köşesinde dört yüz dinar vardı, bir tarafında da kâğıda sarılı yarım dinar.
-
خادم آمد شیخ را اکرام کرد ** و آن طبق بنهاد پیش شیخ فرد
- Hizmetçi gelip Şeyh’i ağırladı, o misli bulunmaz Şeyh’in önüne o tabağı koydu.
-
چون طبق را از غطا واکرد رو ** خلق دیدند آن کرامت را از او 430
- Tabağın üstünden örtü kaldırılınca halk Şeyh’in kerametini gördü.
-
آه و افغان از همه برخاست زود ** کای سر شیخان و شاهان این چه بود
- Hepsinden de feryat yüceldi: "Ey şeyhlerin de başı, şahların da, bu neydi?
-
این چه سر است این چه سلطانی است باز ** ای خداوند خداوندان راز
- Bu ne sır, bu ne sultanlık? Ey sır sahiplerinin efendisi!
-
ما ندانستیم ما را عفو کن ** بس پراکنده که رفت از ما سخن
- Biz bilemedik, affet; saçma sapan, uluorta hayli söylendik.
-
ما که کورانه عصاها میزنیم ** لاجرم قندیلها را بشکنیم
- Körcesine sopa sallamaktayız, elbette kandilleri kırarız.
-
ما چو کران ناشنیده یک خطاب ** هرزه گویان از قیاس خود جواب 435
- Sağırlar gibi bir tek söz duymadan kendi aklımızca cevap vermeye kalkıştık, hezeyanlarda bulunduk.
-
ما ز موسی پند نگرفتیم کاو ** گشت از انکار خضری زرد رو
- Biz Musa’dan da ibret almadık. O bile Hızır’ı kınadı da yüzü sarardı.
-
با چنان چشمی که بالا میشتافت ** نور چشمش آسمان را میشکافت
- Hem gözü o kadar yüceleri gördüğü, gözünün nuru göklere bile nüfus ettiği halde!