-
با چنان چشمی که بالا میشتافت ** نور چشمش آسمان را میشکافت
- Hem gözü o kadar yüceleri gördüğü, gözünün nuru göklere bile nüfus ettiği halde!
-
کرده با چشمت تعصب موسیا ** از حماقت چشم موش آسیا
- Ey zamanın Musa’sı değirmendeki farenin gözü, ahmaklıktan senin gözünle bahse kalkıştı" dediler.
-
شیخ فرمود آن همه گفتار و قال ** من بحل کردم شما را آن حلال
- Şeyh, bütün o sözleri size helâl ettim.
-
سر این آن بود کز حق خواستم ** لاجرم بنمود راه راستم 440
- Bunun sırrı şuydu, ben Allah’tan bunu diledim, Allah da bana doğru yolu gösterdi.
-
گفت آن دینار اگر چه اندک است ** لیک موقوف غریو کودک است
- O dinar gerçi az bir paraydı. Fakat gelmesi çocuğun ağlamasına bağlıydı.
-
تا نگرید کودک حلوا فروش ** بحر رحمت در نمیآید به جوش
- Helva satan çocuk ağlamasaydı, rahmet denizi coşmazdı” dedi.
-
ای برادر طفل طفل چشم تست ** کام خود موقوف زاری دان درست
- Kardeş, çocuk, senin cisim çocuğundur. İyice bil ki muradına erişmen de ağlamana bağlı.
-
گر همیخواهی که آن خلعت رسد ** پس بگریان طفل دیده بر جسد
- O libası elde etmek istersen cesedindeki göz çocuğunu ağlat!
-
ترسانیدن شخصی زاهد را که کم گری تا کور نشوی
- Birisinin bir zahidi az ağla ki kör olmayasın diye korkutması
-
زاهدی را گفت یاری در عمل ** کم گری تا چشم را ناید خلل 445
- Bir zahide, çalışıp, savaşan bir dostu “Az ağla ki gözün bozulmasın “ dedi.
-
گفت زاهد از دو بیرون نیست حال ** چشم بیند یا نبیند آن جمال
- Zahit dedi ki: “İş iki halden dışarı olamaz. Göz, ya yüzü görür, ya görmez.