هم در آن دم آن خرک بفروختند ** لوت آوردند و شمع افروختند
Hemencecik o eşekceğizi sattılar, yiyecek aldılar. Mumlar yaktılar.
ولوله افتاد اندر خانقه ** کامشبان لوت و سماع است و شره
Tekkeye, bu gece yemek var, sema var diye bir velveledir düştü.
چند از این صبر و از این سه روزه چند ** چند از این زنبیل و این دریوزه چند
“Bu sabır niceye dek, bu üç günlük oruç ne vakte kadar, bu zembil taşıyıp dilenme ne zamana sürüp gidecek?
ما هم از خلقیم و جان داریم ما ** دولت امشب میهمان داریم ما
Biz de halktanız, bizim de canımız var. Bu gece devlete erdik, konuk geldi” dediler.
تخم باطل را از آن میکاشتند ** کان که آن جان نیست جان پنداشتند525
Hakikatte can olmayanı can sandıkları için batıl tohum ektiler.
و آن مسافر نیز از راه دراز ** خسته بود و دید آن اقبال و ناز
O konuk da uzak yoldan gelmiş, yorulmuştu. O iltifatı,
صوفیانش یک به یک بنواختند ** نرد خدمتهای خوش میباختند
Sofilerin kendisini birer, birer ağırladığını, güzel bir surette izzet ve ikram tavlasını oynamakta bulunduklarını,
گفت چون میدید میلانشان به وی ** گر طرب امشب نخواهم کرد کی
Kendisine olan meyil ve muhabbetlerini görünce “ Bu gece eğlenmeyeyim de ne vakit eğleneyim?” dedi.
لوت خوردند و سماع آغاز کرد ** خانقه تا سقف شد پر دود و گرد
Yemek yediler sema’ya başladılar. Tekke, tavanına kadar toza, dumana boğuldu.
دود مطبخ گرد آن پا کوفتن ** ز اشتیاق و وجد جان آشوفتن530
Bir taraftan mutfaktan çıkan duman, bir taraftan o ayak vurmadan çıkan toz, bir taraftan sofilerin iştiyak ve vecitle canlarıyla oynamaları ortalığı birbirine katmıştı.