-
تا به شب گفتند و در صاحب شتر ** بر نزد کاو از طمع پر بود پر
- Bu sözü akşama kadar söylediler de devecinin kulağı tamahla dolu olduğundan duymadı.
-
هست بر سمع و بصر مهر خدا ** در حجب بس صورت است و بس صدا
- Kulakta, gözde Allah mührü var; işitmiyor, duymuyor. Yoksa hicaplarda nice suretler var, sesler var!
-
آن چه او خواهد رساند آن به چشم ** از جمال و از کمال و از کرشم 680
- Allah güzellikten, kemalden, cilveden hangisini isterse göze onu gösterir;
-
و انچه او خواهد رساند آن به گوش ** از سماع و از بشارت وز خروش
- Güzel sesten, müjdelerden, coşkun ve neşeli sözlerden hangisini dilerse kulağa onu duyurur.
-
کون پر چاره ست و هیچت چاره نی ** تا که نگشاید خدایت روزنی
- Sen şimdi, ondan gaflettesin ama ihtiyaç vaktinde Allah onu izhar eder.
-
گر چه تو هستی کنون غافل از آن ** وقت حاجت حق کند آن را عیان
- Peygamber “Kadri yüce Allah, her derde bir derman yarattı” demiştir.
-
گفت پیغمبر که یزدان مجید ** از پی هر درد درمان آفرید
- Fakat sen, onun fermanı olmadıkça o dermandan derdine yarayacak bir renk göremez, bir koku duyamazsın.
-
لیک ز آن درمان نبینی رنگ و بو ** بهر درد خویش بیفرمان او 685
- Ey çarelere başvuran, ölünün gözü nasıl cana bakarsa sen de gözünü Lâmekân âlemine çevir, aklını başına al.
-
چشم را ای چاره جو در لامکان ** هین بنه چون چشم کشته سوی جان
- Varlık âlemi çarelerle doludur da Allah, bir yere perde çıkmadıkça yine çare yok!
-
این جهان از بیجهت پیدا شده ست ** که ز بیجایی جهان را جا شده ست
- Bu cihan, cihetsiz Lâmekân âleminden meydana gelmiş, bu cihana Lâmekân âleminden bir mekân verilmiştir.