-
آن ابو جهل از محمد ننگ داشت ** وز حسد خود را به بالا میفراشت
- Ebucehil, Muhammet’e uymaya utandı, hasedinden kendisini yüceltmeye, ondan yüksek olmaya çalıştı.
-
بو الحکم نامش بد و بو جهل شد ** ای بسا اهل از حسد نااهل شد
- Adı Ebül Hakem’di. Ebu cehil oldu. Nice ehliyetli kişiler vardır ki haset yüzünden naehil olup kalmışlardır!
-
من ندیدم در جهان جست و جو ** هیچ اهلیت به از خوی نکو 810
- Ben, bu çalışıp çabalama dünyasında iyi huydan daha iyi bir ehliyet görmedim.
-
انبیا را واسطه ز آن کرد حق ** تا پدید آید حسدها در قلق
- Allah, mihnet ve ıstıraplarla hasetler meydana çıksın diye peygamberleri vasıta etti.
-
ز انکه کس را از خدا عاری نبود ** حاسد حق هیچ دیاری نبود
- Çünkü Allahtan kimse arlanmaz, Allah’a kimse haset etmez.
-
آن کسی کش مثل خود پنداشتی ** ز آن سبب با او حسد برداشتی
- Fakat halk, Peygamberi de kendisi gibi bir adam sanır, o yüzden ona haset eder.
-
چون مقرر شد بزرگی رسول ** پس حسد ناید کسی را از قبول
- Fakat peygamberin büyüklüğü tahakkuk etti mi, artık ona kimse haset edemez, ona herkes uyar.
-
پس به هر دوری ولیی قایم است ** تا قیامت آزمایش دایم است 815
- Şu halde her devirde peygamber yerine bir veli vardır, bu sınama kıyamete kadar daimidir.
-
هر که را خوی نکو باشد برست ** هر کسی کاو شیشه دل باشد شکست
- Kimde iyi huy varsa kurtulmuştur; kimin kalbi sırçadansa sınmıştır.
-
پس امام حی قایم آن ولی است ** خواه از نسل عمر خواه از علی است
- İşte diri ve faal imam, o velidir; ister Ömer soyundan olsun, ister Ali soyundan!