English    Türkçe    فارسی   

2
826-835

  • احولیها اندک اندک کم شود ** چون ز هفصد بگذرد او یم شود
  • Şaşılıklar yavaş, yavaş azalır; adam yedi yüz dereceyi geçti mi deniz kesilir.
  • آتشی کاصلاح آهن یا زر است ** کی صلاح آبی و سیب تر است‏
  • Demiri yahut altını sâf bir hale getiren ateş, terü taze ayva ve elmaya yarar mı?
  • سیب و آبی خامیی دارد خفیف ** نه چو آهن تابشی خواهد لطیف‏
  • Ayva ve elmanın da az bir hamlığı olabilir, fakat demire benzemezler, hafif bir hararet isterler.
  • لیک آهن را لطیف آن شعله‏هاست ** کاو جذوب تابش آن اژدهاست‏
  • Hâlbuki o hararet, o şuleler, demir için kâfi değildir. Çünkü demir, ejderha gibi olan ateşin yalımını ister.
  • هست آن آهن فقیر سخت کش ** زیر پتک و آتش است او سرخ و خوش‏ 830
  • O demir, meşakkatlere tahammül eden fakirdir. Çekicin altında, ateşin içinde kıpkırmızı bir hale gelir; ondan hoşlanır.
  • حاجب آتش بود بی‏واسطه ** در دل آتش رود بی‏رابطه‏
  • Bu çeşit fakir, ateşin vasıtasız perdecisidir, vasıta ve vesile olmaksızın ateşin ta ortasına kadar girer.
  • بی‏حجاب آب و فرزندان آب ** پختگی ز آتش نیابند و خطاب‏
  • Fakat su ve su oğulları; hicap olmaksızın, bir vasıta bulunmaksızın ne ateşten olgun bir hale gelirler, ne ateşin hitabına mazhar olurlar.
  • واسطه دیگی بود یا تابه‏ای ** همچو پا را در روش پا تابه‏ای‏
  • Ayağa, yürümek için nasıl ayakkabı lâzımsa bunlara da ateşten feyz almak için bir tencere yahut tava lâzımdır.
  • یا مکانی در میان تا آن هوا ** می‏شود سوزان و می‏آرد بما
  • Yahut da ortada bir yer gerektir ki hava ısınsın, kızsın da harareti suya müessir olsun.
  • پس فقیر آن است کاو بی‏واسطه ست ** شعله‏ها را با وجودش رابطه ست‏ 835
  • Fakir ona derler ki şûlelerle vasıtasız rabıtası vardır.