-
چون بیامد آن دوم در پیش شاه ** بود او گنده دهان دندان سیاه
- İkinci köle padişahın huzuruna geldi. Ağzı kokuyordu, dişleri de kapkaraydı.
-
گر چه شه ناخوش شد از گفتار او ** جستجویی کرد هم ز اسرار او
- Padişah, onun sözünden pek hoşlanmadı ama nesi var, nesi yok diye sırlarını aramaya koyuldu.
-
گفت با این شکل و این گند دهان ** دور بنشین لیک آن سو تر مران
- “Bu şekilde, bu pis kokulu ağızla biraz ötede otur; fakat o kadar da ileri gitme.
-
که تو اهل نامه و رقعه بدی ** نه جلیس و یار و هم بقعه بدی
- Çünkü seninle uzaktan konuşmak gerek. Benimle düşüp kalkamazsın, benimle bir yerde oturamazsın.
-
تا علاج آن دهان تو کنیم ** تو حبیب و ما طبیب پر فنیم 870
- Biraz ötede dur da senin o ağzını bir tedavi edelim. Sen güzelsin, ben de hünerli bir doktorum.
-
بهر کیکی نو گلیمی سوختن ** نیست لایق از تو دیده دوختن
- Bir pire için yepyeni bir kilim yakılmaz ya. Sana da büsbütün göz yummak doğru değil.
-
با همه بنشین دو سه دستان بگو ** تا ببینم صورت عقلت نکو
- Bütün ayıplarınla beraber otur, iki üç hikâye söyle de aklın nasıl bir göreyim” dedi.
-
آن ذکی را پس فرستاد او به کار ** سوی حمامی که رو خود را بخار
- O zeki köleyi de “ Haydi git yıkanıp arın” diye hamama yolladı.
-
وین دگر را گفت خه تو زیرکی ** صد غلامی در حقیقت نه یکی
- Huzurundaki köleye “Aferin, sen akıllı bir adamsın, Hakikatte yüz köle değersin, bir değil.
-
آن نهای که خواجهتاش تو نمود ** از تو ما را سرد میکرد آن حسود 875
- Kapı yoldaşın, hakkında kötü şeyler söyledi, fakat sen hiç de öyle değilsin. O hasetçi herif, az kalsın bizi senden soğutuyordu.