-
و آن شقیق از شق آن راه شگرف ** گشت او خورشید رای و تیز طرف 930
- Şakik, o ulu yolun meşakkati yüzünden güneş gibi aydınlatıcı bir reye, her şeyi gören bir göze erişti.
-
صد هزاران پادشاهان نهان ** سر فرازانند ز آن سوی جهان
- Daha nice yüz bin gizli Padişahlar var ki o nur âleminde yüceliğe sahiptirler, makamları vardır.
-
نامشان از رشک حق پنهان بماند ** هر گدایی نامشان را بر نخواند
- Allah, her yoksul, onların adlarını anmasın diye gayretinden adlarını gizledi.
-
حق آن نور و حق نورانیان ** کاندر آن بحرند همچون ماهیان
- O nura ve denizde balıklar gibi yaşayan nuranilere ant olsun…
-
بحر جان و جان بحر ار گویمش ** نیست لایق نام نو میجویمش
- O nura ve o denizi, denizin canı desem de lâyık değil. O âleme yeni bir ad aramaktayım.
-
حق آن آنی که این و آن از اوست ** مغزها نسبت بدو باشد چو پوست 935
- O Allah’a ant olsun ki bu da ondandır, o da ondan. İçler, hakikatler, ona nispetle kabuktur, zahirdir.
-
که صفات خواجهتاش و یار من ** هست صد چندان که این گفتار من
- Ant olsun o Allah’a ki kapı yoldaşım ve dostum, bu benim sözlerimden yüz kat daha üstündür.
-
آن چه میدانم ز وصف آن ندیم ** باورت ناید چه گویم ای کریم
- Arkadaşımın evsafından bildiklerimi söyledim, fakat ey kerem sahibi inanmıyorsun; ne diyeyim?”
-
شاه گفت اکنون از آن خود بگو ** چند گویی آن این و آن او
- Padişah dedi ki: “Şimdi artık kendi halinden bahset. Ne vakte dek şunun, bunun halini anlatacaksın?
-
تو چه داری و چه حاصل کردهای ** از تگ دریا چه در آوردهای
- Söyle bakalım, senin neyin var, ne elde ettin, deniz dibinden ne inciler getirdin?