English    Türkçe    فارسی   

2
941-950

  • در لحد کاین چشم را خاک آگند ** هستت آن چه گور را روشن کند
  • Mezarda bu göze toprak dolar. Mezarı aydınlatacak nurun var mı?
  • آن زمان که دست و پایت بر درد ** پر و بالت هست تا جان بر پرد
  • Bu elin, ayağın gidince canının uçması için kolun kanadın var mı?
  • آن زمان کاین جان حیوانی نماند ** جان باقی بایدت بر جا نشاند
  • Bu hayvani can kalmayınca yerine koymak için baki bir cana sahip misin?
  • شرط من جا بالحسن نه کردن است ** این حسن را سوی حضرت بردن است‏
  • Şart, iyilik etmek değil, iyilikle gelmek, bu iyiliği Allah’a götürmektir.
  • جوهری داری ز انسان یا خری ** این عرضها که فنا شد چون بری‏ 945
  • İnsanlıktan mı bir cevhere sahipsin, eşeklikten mi? Bu ârazlar yok olunca nasıl götüreceksin ki?
  • این عرضهای نماز و روزه را ** چون که لا یبقی زمانین انتفی‏
  • Bu namaz ve oruç arazlarını Allah’a nasıl ileteceksin ki? Çünkü araz, iki zaman zarfında baki kalmaz, yok olup gider, bir anlıktır.
  • نقل نتوان کرد مر اعراض را ** لیک از جوهر برند امراض را
  • Arazları götürmeye imkân yoktur. Fakat cevherden hastalıkları giderirler.
  • تا مبدل گشت جوهر زین عرض ** چون ز پرهیزی که زایل شد مرض‏
  • Bu suretle de cevher, bu hastalık arazlarından kurtulur, değişir. Perhiz yüzünden hastalığın geçmesi gibi.
  • گشت پرهیز عرض جوهر به جهد ** شد دهان تلخ از پرهیز شهد
  • Perhiz arazı, çalışmalarıyla cevher olur; acı ağız perhizle tatlılaşır.
  • از زراعت خاکها شد سنبله ** داروی مو کرد مو را سلسله‏ 950
  • Ziraatla topraklar ekinle, başakla dolar. Saç ilacı, örgü, örgü saç bitirir.