-
این طراق از دست من بودست یا ** از قفاگاه تو ای فخر کیا
- Bu şırak sesi benim elimden mi çıktı, yoksa senin kafandan mı ey uluların öğündüğü ulu zat?” dedi.
-
گفت از درد این فراغت نیستم ** که درین فکر و تفکر بیستم
- Adamcağız dedi ki: “Acıdan kurtulmadım ki bu düşünceye dalayım.
-
تو که بیدردی همی اندیش این ** نیست صاحبدرد را این فکر هین 1385
- Senin derdin yok, sen düşüne dur.” Dert sahibi böyle düşüncelere saplanamaz, kendine gel!
-
حکایت
- Hikâye
-
در صحابه کم بدی حافظ کسی ** گرچه شوقی بود جانشان را بسی
- Sahabenin ruhlarında Kuran’a karşı fevkalâde bir iştiyak vardı ama aralarında hafız pek azdı.
-
زانک چون مغزش در آگند و رسید ** پوستها شد بس رقیق و واکفید
- Çünkü bir meyve oldu mu kabuğu adamakıllı incelir, çatlar, dökülür.
-
قشر جوز و فستق و بادام هم ** مغز چون آگندشان شد پوست کم
- Ceviz, fıstık ve badem bile olunca kabukları incelir.
-
مغز علم افزود کم شد پوستش ** زانک عاشق را بسوزد دوستش
- İlmin hakikati de kemâle gelince kışrı azalır. Zira sevgilisi, âşıkı yakar, yandırır.
-
وصف مطلوبی چو ضد طالبیست ** وحی و برق نور سوزندهی نبیست 1390
- İstenen, sevilen kişinin vasfı, isteyen, seven kişinin vasıflarının zıddıdır. Vahiy ve nur şimşeği, peygamberi yakar.
-
چون تجلی کرد اوصاف قدیم ** پس بسوزد وصف حادث را گلیم
- Kadîm olan Allah’ın sıfatları tecelli edince hâdisin sıfatlarını yakar, mahveder.
-
ربع قرآن هر که را محفوظ بود ** جل فینا از صحابه میشنود
- Sahabe arasında birisi Kur’an’ın dörtte birini ezberledi de duyuldu mu, sahabe, bu bizim ulumuzdur derdi.