-
نفی کرد اما غبار وهم بد ** اندکی اندر دلش ناگاه زد
- Dedi ama hatırına da bir vehim tozudur kondu, az bile olsa gönlüne bir endişedir düştü.
-
اندر آمد دیگری گفت این چنین ** اندکی آن وهم افزون شد بدین
- Derken öbür çocuk içeri girdi. O da öyle söyleyince o vehim arttı.
-
همچنین تا وهم او قوت گرفت ** ماند اندر حال خود بس در شگفت
- Böyle böyle vehmi arttıkça arttı. Haline şaştı kaldı, hasta olduğuna hükmetti.
-
بیمار شدن فرعون هم به وهم از تعظیم خلقان
- Firavunun da bu çeşit halkın ululamasından hasta düşmesi
-
سجدهی خلق از زن و از طفل و مرد ** زد دل فرعون را رنجور کرد 1555
- Kadın, erkek, çoluk, çocuk… Halkın secde etmesi de Firavunun gönlüne tesir etti, hastalandı.
-
گفتن هریک خداوند و ملک ** آنچنان کردش ز وهمی منهتک
- Herkes ona Allah’sın, padişahsın dedikçe vehimlendi, bu vehimle öyle bir dereceye geldi ki,
-
که به دعوی الهی شد دلیر ** اژدها گشت و نمیشد هیچ سیر
- Allahlık, dâvasında yiğitleşti, ejderha kesildi, doymak nedir bilmez oldu!
-
عقل جزوی آفتش وهمست و ظن ** زانک در ظلمات شد او را وطن
- Aklı cüz’inin afeti vehimdir, zandır. Çünkü onun vatanı karanlıklar diyarındadır.
-
بر زمین گر نیم گز راهی بود ** آدمی بی وهم آمن میرود
- Yerde yarım arşın enlikte bir yol olsa insan, hiç vehimlenmeden rahatça yürür.
-
بر سر دیوار عالی گر روی ** گر دو گز عرضش بود کژ میشوی 1560
- Fakat yüksek bir duvarın üstünde gitsen yolun genişliği iki arşın olsa yine eğri büğrü gidersin.
-
بلک میافتی ز لرزهی دل به وهم ** ترس وهمی را نکو بنگر بفهم
- Hatta gönlüne düşen vehim yüzünden belki de düşersin. Vehimden gelen korkuya iyice dikkat et de vehimin kötülüğünü anla.
-
رنجور شدن اوستاد به وهم
- Hocanın vehimle hastalanması