-
ور ببینی میل خود سوی زمین ** نوحه میکن هیچ منشین از حنین
- Fakat kendinde yeryüzüne bir meyil gördün mü feryat et, ağlayıp inlemeyi hiç bırakma.
-
عاقلان خود نوحهها پیشین کنند ** جاهلان آخر بسر بر میزنند
- Akıllılar önceden feryat ederler, bilgisizlerse işin sonunda başlarına vururlar!
-
ز ابتدای کار آخر را ببین ** تا نباشی تو پشیمان یوم دین
- Sen, işin önünde sonunu sor da kıyamet günü pişman olma.
-
دیدن زرگر عاقبت کار را و سخن بر وفق عاقبت گفتن با مستعیر ترازو
- Kuyumcunun, işin sonunu görerek kendisinden ödünç bir terazi isteyene ona göre söz söylemesi
-
آن یکی آمد به پیش زرگری ** که ترازو ده که بر سنجم زری
- Birisi, kuyumcunun birine giderek “Altın tartacağım, bana terazini versene” dedi.
-
گفت خواجه رو مرا غربال نیست ** گفت میزان ده برین تسخر مهایست 1625
- Kuyumcu dedi ki. “Babacığım, hadi git, bende kalbur yok!” Adam: “Alay etme benimle. Ver şu teraziyi” dedi.
-
گفت جاروبی ندارم در دکان ** گفت بس بس این مضاحک رابمان
- Kuyumcu dedi ki. “Dükkânımda süpürge yok” Adam: “Kâfi yahu, bırak alayı”
-
من ترازویی که میخواهم بده ** خویشتن را کر مکن هر سو مجه
- Ben senden terazi istiyorum. Sağırlıktan gelme; şu tarafa, bu tarafa, bu tarafa gidip durma, ver teraziyi” dedi.
-
گفت بشنیدم سخن کر نیستم ** تا نپنداری که بی معنیستم
- Kuyumcu dedi ki. “Sağır değilim, sözünü duydum, söylediğim sözleri de manasız sanma.
-
این شنیدم لیک پیری مرتعش ** دست لرزان جسم تو نا منتعش
- Sözünü duydum ama sen kuvveti, kudreti kalmamış bir ihtiyarsın, hiç şüphem yok, zayıflıktan elin titreyecek.
-
وان زر تو هم قراضهی خرد مرد ** دست لرزد پس بریزد زر خرد 1630
- Tartacağın altın da külçe değil, tozu var, kırık dökük bir şey. Elin titreyecek, yere dökeceksin,