English    Türkçe    فارسی   

3
1621-1630

  • ور ببینی میل خود سوی زمین ** نوحه می‌کن هیچ منشین از حنین
  • Fakat kendinde yeryüzüne bir meyil gördün mü feryat et, ağlayıp inlemeyi hiç bırakma.
  • عاقلان خود نوحه‌ها پیشین کنند ** جاهلان آخر بسر بر می‌زنند
  • Akıllılar önceden feryat ederler, bilgisizlerse işin sonunda başlarına vururlar!
  • ز ابتدای کار آخر را ببین ** تا نباشی تو پشیمان یوم دین
  • Sen, işin önünde sonunu sor da kıyamet günü pişman olma.
  • دیدن زرگر عاقبت کار را و سخن بر وفق عاقبت گفتن با مستعیر ترازو
  • Kuyumcunun, işin sonunu görerek kendisinden ödünç bir terazi isteyene ona göre söz söylemesi
  • آن یکی آمد به پیش زرگری ** که ترازو ده که بر سنجم زری
  • Birisi, kuyumcunun birine giderek “Altın tartacağım, bana terazini versene” dedi.
  • گفت خواجه رو مرا غربال نیست ** گفت میزان ده برین تسخر مه‌ایست 1625
  • Kuyumcu dedi ki. “Babacığım, hadi git, bende kalbur yok!” Adam: “Alay etme benimle. Ver şu teraziyi” dedi.
  • گفت جاروبی ندارم در دکان ** گفت بس بس این مضاحک رابمان
  • Kuyumcu dedi ki. “Dükkânımda süpürge yok” Adam: “Kâfi yahu, bırak alayı”
  • من ترازویی که می‌خواهم بده ** خویشتن را کر مکن هر سو مجه
  • Ben senden terazi istiyorum. Sağırlıktan gelme; şu tarafa, bu tarafa, bu tarafa gidip durma, ver teraziyi” dedi.
  • گفت بشنیدم سخن کر نیستم ** تا نپنداری که بی معنیستم
  • Kuyumcu dedi ki. “Sağır değilim, sözünü duydum, söylediğim sözleri de manasız sanma.
  • این شنیدم لیک پیری مرتعش ** دست لرزان جسم تو نا منتعش
  • Sözünü duydum ama sen kuvveti, kudreti kalmamış bir ihtiyarsın, hiç şüphem yok, zayıflıktan elin titreyecek.
  • وان زر تو هم قراضه‌ی خرد مرد ** دست لرزد پس بریزد زر خرد 1630
  • Tartacağın altın da külçe değil, tozu var, kırık dökük bir şey. Elin titreyecek, yere dökeceksin,