-
بر حواس خود نلرزی وقت خواب ** گرچه میگردد پریشان و خراب
- Uykun geldi mi duyguların dağılır, harap bir hale gelir ama mahvolacaklar diye korkup titremezsin”
-
جزع ناکردن شیخی بر مرگ فرزندان خود
- Bir şeyhin, oğullarının ölümüne ağlaması
-
بود شیخی رهنمایی پیش ازین ** آسمانی شمع بر روی زمین
- Bundan önce yol gösteren bir şeyh vardı. Yeryüzünde adeta göğe mensup bir çırağdı.
-
چون پیمبر درمیان امتان ** در گشای روضهی دار الجنان
- Ümmetler içinde peygambere benzer, halka cennet bahçelerinin kapılarını açardı.
-
گفت پیغامبر که شیخ رفته پیش ** چون نبی باشد میان قوم خویش
- Peygamber, “İleri giden şeyh, kavminin arasında peygambere benzer” dedi.
-
یک صباحی گفتش اهل بیت او ** سختدل چونی بگو ای نیکخو 1775
- Bir sabah evindekiler ona dediler ki: “A güzel huylu, nasıl da yüreğin katı, neden böylesin sen,
-
ماز مرگ و هجر فرزندان تو ** نوحه میداریم با پشت دوتو
- Biz, senin oğullarının ölümünden iki büklüm oluyor, zarı zarı ağlıyoruz da,
-
تو نمیگریی نمیزاری چرا ** یا که رحمت نیست در دل ای کیا
- Sen hiç ağlamıyor, feryat etmiyorsun bile. Bu neden ki: Yoksa gönlünde merhamet mi yok.
-
چون ترا رحمی نباشد در درون ** پس چه اومیدستمان از تو کنون
- Yüreğinde merhamet yoksa senden ne umabiliriz ki?
-
ما به ا اومید تویم ای پیشوا ** که بسنگذاری تو مارا در فنا
- Ey ulumuz, rehberimiz, kıyamette bizi bırakmaz diyoruz, ümidimiz sende.
-
چون بیارایند روز حشر تخت ** خود شفیع ما توی آن روز سخت 1780
- Mahşer günü tahtı bezedikleri zaman o şiddetli günde bize sen şefaat edersin diyoruz.