-
این چنین آمد ز اصل آن خوی او ** نه ریاضت نه بجست و جوی او
- Bu ahlâk, ona ezelden verilmiştir; gözü ve sevgilinin cemalinin güzelliğiyle dolmuş aydın olmuştur.
-
آنگهان خندد که او بیند رضا ** همچو حلوای شکر او را قضا
- Bu çeşit kul, Allah rızasını görünce güler, neşelenir. Kaza, ona şekerle yapılmış helva gibi gelir.
-
بندهای کش خوی و خلقت این بود ** نه جهان بر امر و فرمانش رود 1915
- Bu kulun huyu ve yaradılışı böyle olursa âlem, onun emrine, onun fermanına tabi değil de nedir?”
-
پس چرا لابه کند او یا دعا ** که بگردان ای خداوند این قضا
- Peki… Neden dua edip de Yarabbi, bu takdiri sen tebdil et diye yalvarsın?
-
مرگ او و مرگ فرزندان او ** بهر حق پیشش چو حلوا در گلو
- İşte şeyhe göre Allah rızası bakımından kendi ölümü de evlâtlarının ölümü de helva gibiydi.
-
نزع فرزندان بر آن باوفا ** چون قطایف پیش شیخ بینوا
- O vefakâr, o yoksul şeyhe evlât ölümü, kadayıf gibi gelmişti.
-
پس چراگوید دعا الا مگر ** در دعا بیند رضای دادگر
- O halde Allah rızasını, duada görmedikçe neden dua etsin?
-
آن شفاعت و آن دعا نه از رحم خود ** میکند آن بندهی صاحب رشد 1920
- Doğru yolu bulan bu çeşit kulun şefaati de acımaktan değildir, duası da.
-
رحم خود را او همان دم سوختست ** که چراغ عشق حق افروختست
- O, Allah aşkının mumunu yakar yakmaz kendi acımasını da yakmış yandırmıştır.
-
دوزخ اوصاف او عشقست و او ** سوخت مر اوصاف خود را مو بمو
- Onun aşkı, vasıflarına cehennem kesilmiştir O, kendi vasıflarını kıldan kıla tamamıyla yakmıştır.