-
پس چرا لابه کند او یا دعا ** که بگردان ای خداوند این قضا
- Peki… Neden dua edip de Yarabbi, bu takdiri sen tebdil et diye yalvarsın?
-
مرگ او و مرگ فرزندان او ** بهر حق پیشش چو حلوا در گلو
- İşte şeyhe göre Allah rızası bakımından kendi ölümü de evlâtlarının ölümü de helva gibiydi.
-
نزع فرزندان بر آن باوفا ** چون قطایف پیش شیخ بینوا
- O vefakâr, o yoksul şeyhe evlât ölümü, kadayıf gibi gelmişti.
-
پس چراگوید دعا الا مگر ** در دعا بیند رضای دادگر
- O halde Allah rızasını, duada görmedikçe neden dua etsin?
-
آن شفاعت و آن دعا نه از رحم خود ** میکند آن بندهی صاحب رشد 1920
- Doğru yolu bulan bu çeşit kulun şefaati de acımaktan değildir, duası da.
-
رحم خود را او همان دم سوختست ** که چراغ عشق حق افروختست
- O, Allah aşkının mumunu yakar yakmaz kendi acımasını da yakmış yandırmıştır.
-
دوزخ اوصاف او عشقست و او ** سوخت مر اوصاف خود را مو بمو
- Onun aşkı, vasıflarına cehennem kesilmiştir O, kendi vasıflarını kıldan kıla tamamıyla yakmıştır.
-
هر طروقی این فروقی کی شناخت ** جز دقوقی تا درین دولت بتاخت
- Fakat geceleyin yol alanlar, bunları nereden anlayacaklar? Bunları Dekukî gibi yalnız bu devlete koşan, devlete ulaşan kişi bilir!
-
قصهی دقوقی رحمة الله علیه و کراماتش
- Dekukî ve kerametleri
-
آن دقوقی داشت خوش دیباجهای ** عاشق و صاحب کرامت خواجهای
- Dekukî, iyi bir hale sahipti. Âşık ve keramet sahibi bir zat.
-
در زمین میشد چو مه بر آسمان ** شبروان راگشته زو روشن روان 1925
- Yeryüzünde gökteki ay gibi seyreder dururdu. Gece yolcularının gönülleri, onunla aydınlanır, nurlanırdı.