-
همچو مستسقی کز آبش سیر نیست ** بر هر آنچ یافتی بالله مهایست 1960
- Sen de suya kanmamış bir susuz gibi, Allah için olsun, elde ettiğine kanaat etme, durma!
-
بی نهایت حضرتست این بارگاه ** صدر را بگذار صدر تست راه
- Bu kapıda nihayetsiz makamlar var. Başköşeyi bırak, senin başköşen yoldur!
-
سر طلب کردن موسی خضر را علیهماالسلام با کمال نبوت و قربت
- Musa’nın, ulu bir peygamber olduğu, Allah’a pek yakın bir makamda bulunduğu halde Hızır’ı arayıp sır öğrenmeye girmesi
-
از کلیم حق بیاموز ای کریم ** بین چه میگوید ز مشتاقی کلیم
- Ey kerem sahibi, bunu Musa’dan öğren. Kelîm bile iştiyakından bak, ne diyor:
-
با چنین جاه و چنین پیغامبری ** طالب خضرم ز خودبینی بری
- Bunca makama sahip olduğum, yüce bir peygamber bulunduğum halde kendimi görmüyor, kendime varlık vermiyorum, Hızır’ı aramaktayım.
-
موسیا تو قوم خود را هشتهای ** در پی نیکوپیی سرگشتهای
- Ona, “Ey Musa, sen kavmini bıraktın, bir izi kutlu kişinin ardına düştün.
-
کیقبادی رسته از خوف و رجا ** چند گردی چند جویی تا کجا 1965
- Öyle bir ulusun ki korkudan da kurtulmuşsun, ricadan da; niceye dek dönüp dolaşacaksın, ne vakte kadar arayacaksın?
-
آن تو با تست و تو واقف برین ** آسمانا چند پیمایی زمین
- Aradığın sende… Bunu sen de bilirsin. Ey gök, ne vakte dek yerin etrafında dönüp duracaksın? dediler.
-
گفت موسی این ملامت کم کنید ** آفتاب و ماه را کم ره زنید
- Musa “Beni bu kadar kınamayın, güneşte ayın yolunu kesmeye savaşmayın.
-
میروم تا مجمع البحرین من ** تا شوم مصحوب سلطان زمن
- Ben, zamanın padişahıyla sohbet etmek için ta Mecmaal Bahreyn’e kadar gideceğim.
-
اجعل الخضر لامری سببا ** ذاک او امضی و اسری حقبا
- Hakikate ulaşmak için Hızır’ı sebep edecek, ona ulaşıncaya kadar yürüyecek, nice zamanlar sefer edip duracağım.