-
تو مبین این پایها را بر زمین ** زانک بر دل میرود عاشق یقین
- Sen bu ayakları yere basıyor sanma, öyle görme. Çünkü âşık şüphe yok ki gönül yurduna sefer eder.
-
از ره و منزل ز کوتاه و دراز ** دل چه داند کوست مست دلنواز
- Gönül, sevgilinin sarhoşudur: yoldan, konaktan yolun kısalığından, uzunluğundan ne haberi var”
-
آن دراز و کوته اوصاف تنست ** رفتن ارواح دیگر رفتنست
- Yolun uzunluğu, kısalığı, tenin vasıflarıdır. Ruhların gidişi başka çeşit bir gidiştir.
-
تو سفرکردی ز نطفه تا بعقل ** نه بگامی بود نه منزل نه نقل
- Sen, meni iken akıl âlemine kadar sefer edip geldin. Bu seferinde ne adım attın, ne bir yerde konakladın, ne de bir yerden bir yere göçtün.
-
سیر جان بی چون بود در دور و دیر ** جسم ما از جان بیاموزید سیر 1980
- Canın gezip yürümesi, keyfiyetten hariçtir, anlatılamaz. Cismimiz de gezmeyi candan öğrendi.
-
سیر جسمانه رها کرد او کنون ** میرود بیچون نهان در شکل چون
- Dekukî de cisim âleminde olan gezmeyi gayri bıraktı da manevi bir keyfiyete büründü, gizlice ve keyfiyetsiz olarak gitmekte.
-
گفت روزی میشدم مشتاقوار ** تا ببینم در بشر انوار یار
- Dekukî dedi ki: “Bir gün, sevgilinin nurlarını insanda görmeye iştiyakım arttı.
-
تا ببینم قلزمی در قطرهای ** آفتابی درج اندر ذرهای
- Katrede bahri muhiti, zerrede güneşi görmek arzusuna düştüm.
-
چون رسیدم سوی یک ساحل بگام ** بود بیگه گشته روز و وقت شام
- Gide gide bir deniz kıyısına vardım. Vakit gecikmişti, akşam olmuştu.
-
نمودن مثال هفت شمع سوی ساحل
- Kıyıda yedi mum görünmesi
-
هفت شمع از دور دیدم ناگهان ** اندر آن ساحل شتابیدم بدان 1985
- Ansızın ta uzaktan o sahilde yedi mum gördüm, mumların bulunduğu yere doğru koşmaya başladım.