-
سر چنین کردند هین فرمان تراست ** تف دل از سر چنین کردن بخاست
- Hüküm senin diye baş eğdiler. Onların bu baş eğmelerinden öyle hararetlendim, gönlümden öyle bir ateş çıktı ki!
-
ساعتی با آن گروه مجتبی ** چون مراقب گشتم و از خود جدا
- Bir zaman o seçilmiş kişilerle murakabeye daldım, kendimden geçtim.
-
هم در آن ساعت ز ساعت رست جان ** زانک ساعت پیر گرداند جوان
- O zaman canım, zamandan kurtuldu. Zaman insanı gençken kocaltır.
-
جمله تلوینها ز ساعت خاستست ** رست از تلوین که از ساعت برست
- Bütün renkten renge girişler, zamandan meydana gelir. Zamandan kurtulan, renkten renge girmekten de kurtulur.
-
چون ز ساعت ساعتی بیرون شوی ** چون نماند محرم بیچون شوی 2075
- Bir zaman, zamandan, zaman kaydından kurtuldun mu keyfiyet kalmaz, keyfiyetsiz Allah’a mahrem olursun.
-
ساعت از بیساعتی آگاه نیست ** زانکش آن سو جز تحیر راه نیست
- Zaman zamansızlığı bilmez. Zamansızlık âlemine varmak için hayretten başka yol yoktur.
-
هر نفر را بر طویله خاص او ** بستهاند اندر جهان جست و جو
- Bu arayıp tarama âleminde herkesi, zamanın bir hususi tavlasına bağlamışlardır.
-
منتصب بر هر طویله رایضی ** جز بدستوری نیاید رافضی
- Her tavlaya bir memur dikilmiş… Oranın ehli olmayan, memurdan izinsiz oraya giremez.
-
از هوس گر از طویله بسکلد ** در طویله دیگران سر در کند
- Bir tavlada bağlı olan, hevese düşüp de bağlarını çözdü, başkalarının tavlasına gitti mi,
-
در زمان آخرجیان چست خوش ** گوشهی افسار او گیرند و کش 2080
- Hemen ahır memurları onu aramaya koyulur, bulup yularını tutar, çeke çeke yerine getirir!