English    Türkçe    فارسی   

3
2116-2125

  • حق پذیرد کسره‌ای دارد معاف ** کز دو دیده‌ی کور دو قطره کفاف
  • Allah, âciz kişinin aczini hoş görür. Körün gözlerindeki iki katra yaşı da kabul eder. Zaten körün gözünde bu iki katradan başka ne bulunabilir ki?
  • مرغ و ماهی داند آن ابهام را ** که ستودم مجمل این خوش‌نام را
  • Ben o güzelim adı pek kısa bir tarzda övdüm; bunu kuş da biliyor, balık da!
  • تا برو آه حسودان کم وزد ** تا خیالش را به دندان کم گزد
  • Sebebi de şu: Hasetçiler, kıskanıp haset ederek ah etmesinler, hayalini dişleriyle dişlemesinler!
  • خود خیالش را کجا یابد حسود ** در وثاق موش طوطی کی غنود
  • Ama zaten hasetçi, onun hayalini nereden bulacak? Hiç fare deliğinde dudu kuşu oturur mu?
  • آن خیال او بود از احتیال ** موی ابروی ویست آن نه هلال 2120
  • O hasetçinin gördüğü hayal, onun hayali değildir ki… O hilâl değil, onun kendi kaşının kılı!
  • مدح تو گویم برون از پنج و هفت ** بر نویس اکنون دقوقی پیش رفت
  • Ben seni beş duyguyla yedi kat göğe sığmayacak bir şekilde öveceğim. Şimdi yaz bakalım: Dekukî ileri geçip imam oldu.
  • پیش رفتن دقوقی به امامت آن قوم
  • Dekukî’nin ileri geçip onlara imam olması
  • در تحیات و سلام الصالحین ** مدح جمله‌ی انبیا آمد عجین
  • Tahiyatta, salih kişilere selâm verilirken bütün peygamberler methedilmiş olur; hepsinin methi, birbiriyle yoğururlar.
  • مدحها شد جملگی آمیخته ** کوزه‌ها در یک لگن در ریخته
  • Medihler, birbirine karışır, âdeta testilerdeki sular, bir leğene dökülür.
  • زانک خود ممدوح جز یک بیش نیست ** کیشها زین روی جز یک کیش نیست
  • Çünkü övülen, bir kişiden daha fazla değildir ki. Bundan dolayı dinler, mezhepler, ancak tek bir mezhepten ibarettir.
  • دان که هر مدحی بنور حق رود ** بر صور و اشخاص عاریت بود 2125
  • Bil ki her övüş, Allah nuruna varır, ulaşır; suretlerle şahısları övüşse âriyettir.