-
اشک میرفت از دو چشمش و آن دعا ** بی خود از وی می بر آمد بر سما
- Gözlerinden yaşlar akıyordu. Kendisinde olmaksızın ettiği dua, gökyüzüne yüceltmekteydi.
-
آن دعای بی خودان خود دیگرست ** آن دعا زو نیست گفت داورست
- O ihtiyarsız dua, yok mu? Bambaşka bir şeydir. O da, adamın kendisinden değildir, Allah’tandır. Allah ilhamıdır.
-
آن دعا حق میکند چون او فناست ** آن دعا و آن اجابت از خداست 2220
- O esnada insan, yok olur, o duada bulunan Allah’tır; dua da Allah’tandır, icabette.
-
واسطهی مخلوق نه اندر میان ** بیخبر زان لابه کردن جسم و جان
- Arada vasıta olarak mahlûk yoktur. O niyazdan cismin de haberi yoktur, canın da.
-
بندگان حق رحیم و بردبار ** خوی حق دارند در اصلاح کار
- Lütuf ve merhamet sahibi olan Allah kulları, işleri düzeltmekte Allah huyuna sahiptirler.
-
مهربان بیرشوتان یاریگران ** در مقام سخت و در روز گران
- Onlar, şiddet zamanı, sıkıntı vakti, rüşvet almaksızın mahlûkata acırlar yardımda bulunurlar.
-
هین بجو این قوم را ای مبتلا ** هین غنیمت دارشان پیش از بلا
- Ey belâlara uğramış adam, kendine gel de bunları ara… Kendine gel de belâ vaktinde onların duasını ganimet bil!
-
رست کشتی از دم آن پهلوان ** واهل کشتی را بجهد خود گمان 2225
- O Allah erinin duasıyla gemi kurtuldu. Gemidekilerse kendi gayretleriyle,
-
که مگر بازوی ایشان در حذر ** بر هدف انداخت تیری از هنر
- Kendi ihtiyatlarıyla hünerler gösterip oku hedefe attılar, gemiyi kurtardılar zannındaydılar.
-
پا رهاند روبهان را در شکار ** و آن زدم دانند روباهان غرار
- Av esnasında tilkiyi ayakları kurtarır da mağrur tilki, kendisini kuyruğu kurtardı sanır.