-
او به سوی آسمان میکرد رو ** واقعهی ما را نداند غیر تو
- Adam, yüzünü göğe tutarak dedi ki: “Yarabbi, benim halimi senden başka kimsecikler bilmez.
-
در دل من آن دعا انداختی ** صد امید اندر دلم افراختی
- Gönlüme o duayı sen ilham ettin, gönlümde yüzlerce ümit belirttin.
-
من نمیکردم گزافه آن دعا ** همچو یوسف دیده بودم خوابها
- Lâf olsun diye dua etmedim ya… Yusuf gibi rüyalar görmüştüm.”
-
دید یوسف آفتاب و اختران ** پیش او سجدهکنان چون چاکران
- Yusuf, güneşle yıldızların, huzurunda kullar gibi secde ettiklerini gördü.
-
اعتمادش بود بر خواب درست ** در چه و زندان جز آن را مینجست 2335
- O rüyaya adamakıllı inandı, kuyuda da ondan başka bir şey ummuyordu, zindanda da.
-
ز اعتماد او نبودش هیچ غم ** از غلامی وز ملام و بیش و کم
- Ona dayanmakta, onu beklemekteydi. Ondan başka ne kulluktan derdi vardı, ne az çok kınanmaktan!
-
اعتمادی داشت او بر خواب خویش ** که چو شمعی میفروزیدش ز پیش
- Rüyası, mum gibi gözünün önünde yanmakta, onu aydınlatıp durmaktaydı; rüyasına güveniyordu.
-
چون در افکندند یوسف را به چاه ** بانگ آمد سمع او را از اله
- Yusuf’u kuyuya attıkları zaman Allah’tan kulağına şu ses gelmişti:
-
که تو روزی شه شوی ای پهلوان ** تا بمالی این جفا در رویشان
- Ey yiğit, sen bir gün padişah olacaksın. O vakit seni kıyanların sözlerini, yüzlerine vurursun.
-
قایل این بانگ ناید در نظر ** لیک دل بشناخت قایل را ز اثر 2340
- Bunu seslenen görünmüyordu ama gönül, söyleyenin eserini tanıyordu.