-
گفت وا ویلی چه حکمست این چه داد ** از پی من شرع نو خواهی نهاد
- Öküz sahibi “Bu nasıl hüküm, bu ne biçim adalet? Benim için yeni bir şeriat mı kuracaksın.
-
رفته است آوازهی عدلت چنان ** که معطر شد زمین و آسمان
- Adalet âleme yayıldı; yer, gök, adaletinle güzel kokulara bürünmüş…
-
بر سگان کور این استم نرفت ** زین تعدی سنگ و که بشکافت تفت
- Kör köpekler bile bu sistem yapılmadı. Bu tecavüzden, bu cefadan hararetlendi de taş da yarıldı, dağ da!”
-
همچنین تشنیع میزد برملا ** کالصلا هنگام ظلمست الصلا
- Diyor, bu çeşit ağır sözler söylüyor, “Ey ahali, gelin de görün zulmü!” diye bağırıyordu.
-
حکم کردن داود بر صاحب گاو کی جمله مال خود را به وی ده
- Davud’un öküz sahibine “Bütün malını, mülkünü ona ver” demesi
-
بعد از آن داود گفتش کای عنود ** جمله مال خویش او را بخش زود 2425
- Davud, ondan sonra dedi ki. “A inatçı, bütün malını mülkünü hemencecik ona bağışla.
-
ورنه کارت سخت گردد گفتمت ** تا نگردد ظاهر از وی استمت
- Yoksa bak, sana söylüyorum, işin fena olur, yaptığın zulüm ve cefa meydana çıkar.”
-
خاک بر سر کرد و جامه بر درید ** که بهر دم میکنی ظلمی مزید
- Adam, bu söz üzerine başına topraklar serpip elbisesini yırtarak “Her an zulmünü artırıp durmaktasın” dedi.
-
یکدمی دیگر برین تشنیع راند ** باز داودش به پیش خویش خواند
- Yine bir müddet Davud’u kınamaya koyuldu, Davud, tekrar onu huzuruna çağırıp,
-
گفت چون بختت نبود ای بختکور ** ظلمت آمد اندک اندک در ظهور
- Dedi ki: “Ey bahtı körleşmiş herif, mademki talihin yok, gayri yavaş, yavaş karanlıklar basmaya başladı.
-
ریدهای آنگاه صدر و پیشگاه ** ای دریغ از چون تو خر خاشاک و کاه 2430
- Senin gibi bir eşeğe çerçöple saman bile yazık… Öyle olduğu halde sen yine başköşeyi gözetip duruyorsun ha!