English    Türkçe    فارسی   

3
2484-2493

  • ولوله در خلق افتاد آن زمان ** هر یکی زنار ببرید از میان
  • Halka bir velveledir düştü. Hepsi de zünnarlarını kestiler.
  • بعد از آن گفتش بیا ای دادخواه ** داد خود بستان بدان روی سیاه 2485
  • Ondan sonra öküzü kesene “Gel buraya hak sahibi, bu yüzü karadan hakkını al” dedi.
  • قصاص فرمودن داود علیه السلام خونی را بعد از الزام حجت برو
  • Davud Aleyhisselâm’ın bu delili gösterdikten sonra katilin kısas edilmesini emretmesi
  • هم بدان تیغش بفرمود او قصاص ** کی کند مکرش ز علم حق خلاص
  • Aynı bıçakla o adamın da öldürülerek kısas edilmesini emretti. Ne hile yaparsa yapsın, Allah bilgisinden kurtulabilir mi hiç?
  • حلم حق گرچه مواساها کند ** لیک چون از حد بشد پیدا کند
  • Allah’ın hilmi, müdarada bulunur. Bulunur ama adam, haddi aşınca iş değişir, meydana çıkar.
  • خون نخسپد درفتد در هر دلی ** میل جست و جوی و کشف مشکلی
  • Kan uyumaz. Gönüllere onu araştırmak, müşkülü halletmek merakı düşer.
  • اقتضای داوری رب دین ** سر بر آرد از ضمیر آن و این
  • Kıyamet gününün sahibi olan Allah’ın adaleti, şunun, bunun gönlünden zuhur eder durur.
  • کان فلان چون شد چه شد حالش چه گشت ** همچنانک جوشد از گلزار کشت 2490
  • “Filân ne oldu, hali nedir, kim öldürdü acaba?” diye topraktan ekin fışkırır gibi şunun, bunun gönlünden meraklar fışkırır.
  • جوشش خون باشد آن وا جستها ** خارش دلها و بحث و ماجرا
  • Gönüllerdeki bu meraklar, bu araştırmalar, bundan bahsetmeler, hep o kanın kaynamasıdır.
  • چونک پیداگشت سر کار او ** معجزه داود شد فاش و دوتو
  • O adamın gizli sırrı meydana çıkınca Davud’un mucizesi halka yayıldı; bu mucize bir dereceyken halk tarafından âdeta iki derece meşhur oldu.
  • خلق جمله سر برهنه آمدند ** سر به سجده بر زمینها می‌زدند
  • Herkes baş açık gelip yerlere secde etmekte,