English    Türkçe    فارسی   

3
2648-2657

  • صد هزاران فضل داند از علوم ** جان خود را می‌نداند آن ظلوم
  • Âlim de, bilgilerin yüz binlerce çeşidini bilirde zalim herif, kendisini bilmez.
  • داند او خاصیت هر جوهری ** در بیان جوهر خود چون خری
  • Her cevherin haysiyetini bilir de kendi cevherine gelince bir eşeğe döner!
  • که همی‌دانم یجوز و لایجوز ** خود ندانی تو یجوزی یا عجوز 2650
  • Be hey âlim, sen, ben caiz olan şeylerle caiz olmayanları bilirim dersin ama kendin caiz misin, işe yarar mısın, yoksa bir kocakarı mısın? Bundan haberin yok!
  • این روا و آن ناروا دانی ولیک ** تو روا یا ناروایی بین تو نیک
  • Bu, yerinde doğru… Şu, yerinde değil, eğri… Bunu biliyorsun ama sen doğru musun, eğri mi? Bir de iyice bak!
  • قیمت هر کاله می‌دانی که چیست ** قیمت خود را ندانی احمقیست
  • Her kumaşın değeri nedir? Biliyorsun da kendi değerini bilmiyorsun. Bu ahmaklıktır.
  • سعدها و نحسها دانسته‌ای ** ننگری سعدی تو یا ناشسته‌ای
  • Yomlu yıldızlarla yomsuz yıldızları biliyorsun… Fakat sen yomlumusun, yoksa cemcenabet biri misin? Buna bakmıyorsun bile?
  • جان جمله علمها اینست این ** که بدانی من کیم در یوم دین
  • Bütün bilgilerin ruhu budur bu… Mahşer günü ben kimim, ne hale geleceğim; demen bunu bilmen gerek!
  • آن اصول دین بدانستی ولیک ** بنگر اندر اصل خود گر هست نیک 2655
  • Din usulünü bildin ama kendi aslın, kendi mayan iyiyse bir de ona bak, onu bil!
  • از اصولینت اصول خویش به ** که بدانی اصل خود ای مرد مه
  • Seni için bu iki usulden kendi aslını bilmen daha iyidir ey ulu kişi!
  • صفت خرمی شهر اهل سبا و ناشکری ایشان
  • Sebâlılar’ın şehirlerinin güzelliği ve onların buna şükretmemeleri
  • اصلشان بد بود آن اهل سبا ** می‌رمیدندی ز اسباب لقا
  • Sebâlılar’ın asılları kötüydü, mayaları pisti. Allah’a ulaşma sebeplerinden kaçarlardı.