English    Türkçe    فارسی   

3
2941-2950

  • چون نباشد روز و شب یا ماه و سال ** کی بود سیری و پیری و ملال
  • Bu âlemde geceyle gündüz, ayla yıl bile olmazsa usanç, ihtiyarlık, bıkkınlık nasıl olur.
  • در گلستان عدم چون بی‌خودیست ** مستی از سغراق لطف ایزدیست
  • Yokluk gülistanında insan kendisinden geçer… o âlemdeki sarhoşluk, Allah lütfunun büyük kadehindendir.
  • لم یذق لم یدر هر کس کو نخورد ** کی بوهم آرد جعل انفاس ورد
  • Onu içmeyen, tadını tatmayan bilmez, anlamaz. Gül kokusu, bok böceğinin aklına mı gelir?
  • نیست موهوم ار بدی موهوم آن ** همچو موهومان شدی معدوم آن
  • Bu zevk mevhum değildir. Mevhum olsaydı da mevhumlar gibi yok olurdu.
  • دوزخ اندر وهم چون آرد بهشت ** هیچ تابد روی خوب از خوک زشت 2945
  • Cehennem, nasıl olur da aklına cenneti getirir? Çirkin domuzda güzel yüz ne gezer?
  • هین گلوی خود مبر هان ای مهان ** این‌چنین لقمه رسیده تا دهان
  • Kendin gel, aklını başına devşir de böyle bir lokma ağzına kadar gelmişken kendi boğazını kendin sıkma a aşağılık kişi!
  • راههای صعب پایان برده‌ایم ** ره بر اهل خویش آسان کرده‌ایم
  • Biz sarp yolları vardırdık… Bize uyanlara yolu kolaylattık.
  • مکرر کردن قوم اعتراض ترجیه بر انبیا علیهم‌السلام
  • Peygamberlerin “imana gelin” diye ricalarına karşı halkın tekrar itiraz etmesi
  • قوم گفتند از شما سعد خودیت ** نحس مایید و ضدیت و مرتدیت
  • Sebâlılar, “Siz kendinizce yomlu yıldızlarsanız ama bize göre yomsuzsunuz; bizimle zıtsınız, bize aykırısınız siz.
  • جان ما فارغ بد از اندیشه‌ها ** در غم افکندید ما را و عنا
  • Hiçbir düşüncemiz yokken bizi dertlere, meşakkatlere saldınız.
  • ذوق جمعیت که بود و اتفاق ** شد ز فال زشتتان صد افتراق 2950
  • Biz, birbirimizle uzlaşmış bir topluluk, sizin kötü haberlerinizle aramıza yüzlerce ayrılık düştü.