-
عاقل اول بیند آخر را بدل ** اندر آخر بیند از دانش مقل
- Akıllı kişiye, sonda görülecek şey önceden görünür, gönlüne doğar; bilgisi az kişiye sonunda!” dedi.
-
باز زاری کرد کای نیکوخصال ** مر مرا در سر مزن در رو ممال
- Adam tekrar feryat edip dedi ki: “Ey iyi ahlâklı, lütfet. Başıma kakma yüzüme vurma.
-
از من آن آمد که بودم ناسزا ** ناسزایم را تو ده حسن الجزا
- Ben, iyiliğe lâyık bir adam değilim, ancak öyle hareket edebilirdim… Ettim de. Sen, benim liyakatsızlığıma iyi bir karşılık ver, lütfet.”
-
گفت تیری جست از شست ای پسر ** نیست سنت کید آن واپس به سر 3375
- Musa, “Oğul, şastten bir oktur fırladı, geri gelmesi âdet değildir ki.
-
لیک در خواهم ز نیکوداوری ** تا که ایمان آن زمان با خود بری
- Fakat bir iyilikte bulunmak isterim; ölüm zamanı imansız kalmayasın, imanlı ölesin.
-
چونک ایمان برده باشی زندهای ** چونک با ایمان روی پایندهای
- İmanını yoldaş edindin mi dirisin… İmanla gittin mi ebedîsin” dedi.
-
هم در آن دم حال بر خواجه بگشت ** تا دلش شوریده و آوردند طشت
- Tam bu sırada adamın hali değişti gönlü bulandı, leğen getirdiler.
-
شورش مرگست نه هیضهی طعام ** قی چه سودت دارد ای بدبخت خام
- Bu, yemekten meydana gelen gönül bulantısı değil, ölüm alâmeti! A ham betbaht, kay etmenin ne faydası var sana?
-
چار کس بردند تا سوی وثاق ** ساق میمالید او بر پشت ساق 3380
- Dört kişi alıp evine götürdüler. Adamcağızın ayakları birbirine dolaşıyordu.
-
پند موسی نشنوی شوخی کنی ** خویشتن بر تیغ پولادی زنی
- Musa’nın öğüdünü dinlemiyor, halifelikte bulunuyorsun ha… Fakat kandini çeliği sağlam bir kılıcın üstüne atıyorsun!