English    Türkçe    فارسی   

3
3376-3385

  • لیک در خواهم ز نیکوداوری ** تا که ایمان آن زمان با خود بری
  • Fakat bir iyilikte bulunmak isterim; ölüm zamanı imansız kalmayasın, imanlı ölesin.
  • چونک ایمان برده باشی زنده‌ای ** چونک با ایمان روی پاینده‌ای
  • İmanını yoldaş edindin mi dirisin… İmanla gittin mi ebedîsin” dedi.
  • هم در آن دم حال بر خواجه بگشت ** تا دلش شوریده و آوردند طشت
  • Tam bu sırada adamın hali değişti gönlü bulandı, leğen getirdiler.
  • شورش مرگست نه هیضه‌ی طعام ** قی چه سودت دارد ای بدبخت خام
  • Bu, yemekten meydana gelen gönül bulantısı değil, ölüm alâmeti! A ham betbaht, kay etmenin ne faydası var sana?
  • چار کس بردند تا سوی وثاق ** ساق می‌مالید او بر پشت ساق 3380
  • Dört kişi alıp evine götürdüler. Adamcağızın ayakları birbirine dolaşıyordu.
  • پند موسی نشنوی شوخی کنی ** خویشتن بر تیغ پولادی زنی
  • Musa’nın öğüdünü dinlemiyor, halifelikte bulunuyorsun ha… Fakat kandini çeliği sağlam bir kılıcın üstüne atıyorsun!
  • شرم ناید تیغ را از جان تو ** آن تست این ای برادر آن تو
  • Kılıç, senin canını alıverir, hiç utanıp sıkılmaz. Kardeş, bu senin lâyığındır, lâyığın!
  • دعاکردن موسی آن شخص را تا بایمان رود از دنیا
  • Musa’nın, o adamın imanla ölmesi için duası
  • موسی آمد در مناجات آن سحر ** کای خدا ایمان ازو مستان مبر
  • Musa, o seher çağı duaya başladı: “Yarabbi, sen, onun imanını alma.
  • پادشاهی کن برو بخشا که او ** سهو کرد و خیره‌رویی و غلو
  • Padişahlıkta bulun, bağışla onu… O yanılmış, şaşırmış, haddini bilmemiş, haddinden fazla ileri gitmiş!
  • گفتمش این علم نه درخورد تست ** دفع پندارید گفتم را و سست 3385
  • Bu bilgi, senin harcın değil dedim ama sözümü anlamadı. Başımdan savıyorum sandı.