-
یاسه مه یا چار مه گشتی تباه ** ناله کرد آن زن که افغان ای اله 3400
- Üç aylıkken yahut dört aylıkken ölür giderdi. Kadın feryat ederek dedi ki: Yarabbi,
-
نه مهم بارست و سه ماهم فرح ** نعمتم زوتر رو از قوس قزح
- Bu çocuklar, bana dokuz ay yük oluyor, üç aycağız da ferahlık veriyor. Bana verdiğin nimet eleği sağmadan da tez geçip gidiveriyor!“
-
پیش مردان خدا کردی نفیر ** زین شکایت آن زن از درد نذیر
- Allah erlerine ağlayıp yalvarmakta, çocuklarının ölümünden şikâyet etmekteydi.
-
بیست فرزند اینچنین در گور رفت ** آتشی در جانشان افتاد تفت
- Bu suretle tam yirmi oğlu öldü, ciğerine bir yaman ateştir düştü.
-
تا شبی بنمود او را جنتی ** باقیی سبزی خوشی بی ضنتی
- Nihayet bir gece o kadına rüyasında yemyeşil güze, kusursuz, ebediyet yurdunu, cenneti gösterdiler.
-
باغ گفتم نعمت بیکیف را ** کاصل نعمتهاست و مجمع باغها 3405
- Keyfiyete sığmayan nimete cennet dedim. Bağ bahçe dedim. Çünkü orası, nimetlerin de aslıdır, bağların, bahçelerin de toplandığı yer.
-
ورنه لا عین رات چه جای باغ ** گفت نور غیب را یزدان چراغ
- Yoksa ne bağı? Orada öyle şeyler var ki gözler görmemiştir.
-
مثل نبود آن مثال آن بود ** تا برد بوی آنک او حیران بود
- Bu ancak misaldir, onun misli değil. Bu misal de anlamaktan âciz olan bir koku alsın, anlasın diye getirilir.
-
حاصل آن زن دید آن را مست شد ** زان تجلی آن ضعیف از دست شد
- Hulâsa kadıncağız, cenneti görüp mest oldu. O teselliye uğrayınca elden çıktı, kendinden geçti!
-
دید در قصری نبشته نام خویش ** آن خود دانستش آن محبوبکیش
- Köşkün birinde adının yazılı olduğunu gördü, o âşık orasını kendinin sandı.