-
این زمین و آسمان بس فراخ ** سخت تنگ آمد به هنگام مناخ
- Pek geniş olan bu yer, bu gök devenin çökeceği zaman pek daralmakta.
-
جسم بند آمد فراخ وسخت تنگ ** خندهی او گریه فخرش جمله ننگ
- Bu dünyanın genişliği, bir gözbağı… Oysaki pek dar. Gülmesi ağlamaktan ibaret, övünmesi ardan, ayıptan başka bir şey değil.
-
تشبیه دنیا کی بظاهر فراخست و بمعنی تنگ و تشبیه خواب کی خلاص است ازین تنگی
- Dünya, görünüşte geniş, hakikatte dardır, uyku da bu darlıktan kurtulmaya benzer
-
همچو گرمابه که تفسیده بود ** تنگ آیی جانت پخسیده شود 3545
- Hamam kızıştı, ısındı mı daralırsın, için sıkılır.
-
گرچه گرمابه عریضست و طویل ** زان تبش تنگ آیدت جان و کلیل
- Oysaki hamam geniştir, uzundur. O hararetten sana dar gelir, ruhun sıkılır, usanırsın.
-
تا برون نایی بنگشاید دلت ** پس چه سود آمد فراخی منزلت
- Dışarı çıkmadıkça gönlün açılmaz peki… Mekânın genişmiş ne fayda?
-
یا که کفش تنگ پوشی ای غوی ** در بیابان فراخی میروی
- Yahut da meselâ dar bir ayakkabı giyersin de geniş bir ovada yürürsün.
-
آن فراخی بیابان تنگ گشت ** بر تو زندان آمد آن صحرا و دشت
- Fakat o geniş ova, sana öyle daralır ki… o ova o sahra sana âdeta zindan kesilir.
-
هر که دید او مر ترا از دور گفت ** کو در آن صحرا چو لاله تر شکفت 3550
- Seni uzaktan gören ovada bir lâle gibi açılmış der.
-
او نداند که تو همچون ظالمان ** از برون در گلشنی جان در فغان
- Bilmez ki sen, zalimler gibi görünüşte gül bahçesindesin, fakat ruhun, feryat edip duruyor!
-
خواب تو آن کفش بیرون کردنست ** که زمانی جانت آزاد از تنست
- Uyuman, o dar ayakkabıyı çıkarmana benzer. Uykuda bir müddet ruhun, bedenden kurtulur.