-
وانک اندر قرص دارد باش و جا ** غرقهی آن نور باشد دایما 3590
- Fakat nurun aslına ulaşıp orada yurt edinen kişi, daima o nura gark olmuştur.
-
نه سحابش ره زند خود نه غروب ** وا رهید او از فراق سینه کوب
- Ne bulut yolunu keser, ne nuru gurub eder. O, artık ayrılıktan kurtulmuş, güzelleşmiştir.
-
اینچنین کس اصلش از افلاک بود ** یا مبدل گشت گر از خاک بود
- Bu makama eren kişinin aslı, ya göklerdendir. Yahut topraktır da topraklıktan tamamıyla çıkmıştır.
-
زانک خاکی را نباشد تاب آن ** که زند بر وی شعاعش جاودان
- Çünkü bu güneşin şuaı daimî olarak dursa toprağa mensup olan tahammül edemez ki…
-
گر زند بر خاک دایم تاب خور ** آنچنان سوزد که ناید زو ثمر
- Güneşin ziyası daima toprağa vurup dursa toprağı öyle bir yakar ki yeryüzünde hiçbir verim kalmaz, hiçbir meyve bitmez.
-
دایم اندر آب کار ماهی است ** مار را با او کجا همراهی است 3595
- Daima suda kalmak balığın harcıdır. Yılan, nereden balıkla yoldaşlık edebilecek?
-
لیک در که مارهای پر فناند ** اندرین یم ماهییها میکنند
- Fakat dağlarda öyle düzenbaz yılanlar vardır ki bu denizde balıklık etmeye kalkışırlar.
-
مکرشان گر خلق را شیدا کند ** هم ز دریا تاسهشان رسوا کند
- Hileleri halkın aklını başından alırsa da denizden nefretleri, nihayet kendilerini rezil eder gider.
-
واندرین یم ماهیان پر فناند ** مار را از سحر ماهی میکنند
- Bu denizde de öyle hünerli balıklar vardır ki yılana bile sihir yapar, balık haline koyarlar.
-
ماهیان قعر دریای جلال ** بحرشان آموخته سحر حلال
- Ululuk denizinin dibindeki balıklara deniz, sihri helâl öğretmiştir.