-
دشمنی گیری بحد خویش گیر ** تا بود ممکن که گردانی اسیر 3625
- Düşmanlığa kalkışacaksan düşmanlık edebileceğin birisiyle savaş ki onu esir edebilmek mümkün olsun.
-
قطره با قلزم چو استیزه کند ** ابلهست او ریش خود بر میکند
- Karta, denizle nasıl savaşa girişebilir? Girişirse aptaldır, kendi saçını, sakalını yolar.
-
حیلت او از سبالش نگذرد ** چنبرهی حجرهی قمر چون بر درد
- Hilesi, saçından sakalından ileri gidemez ki. Nasıl olur da ayın odasındaki perdeyi yırtabilir?
-
با عدو آفتاب این بد عتاب ** ای عدو آفتاب آفتاب
- Güneşe düşmanlık eden şu azara uğrar: Ey güneşin güneşine düşman olan,
-
ای عدو آفتابی کز فرش ** میبلرزد آفتاب و اخترش
- Sen öyle bir güneşe düşmansın ki onun ışığından güneş de titremektedir, yıldız da!
-
تو عدو او نهای خصم خودی ** چه غم آتش را که تو هیزم شدی 3630
- Sen, onun düşmanı değilsin, kendinin düşmanısın. Sen odun olsan ateşe ne gam, o ne yapsın?
-
ای عجب از سوزشت او کم شود ** یا ز درد سوزشت پر غم شود
- Ne şaşılacak şey… Hiç senin yanışınla onun ışığı, onun harareti azalır mı? Yahut da hiç sen yanıp yakılıyorsun diye gamlanır mı?
-
رحمتش نه رحمت آدم بود ** که مزاج رحم آدم غم بود
- Onun merhameti, insanın merhametine benzemez. Çünkü insanın acımasında bir dert, bir elem vardır.
-
رحمت مخلوق باشد غصهناک ** رحمت حق از غم و غصهست پاک
- Mahlûkun acıması elemle karışıktır. Allah’ın rahmetiyle dertten de paktır, elemden de.
-
رحمت بیچون چنین دان ای پدر ** ناید اندر وهم از وی جز اثر
- Babam, Allah rahmetini şöyle bil: O rahmet, vehme bile sığmaz, yalnız eseri görünür.
-
فرق میان دانستن چیزی به مثال و تقلید و میان دانستن ماهیت آن چیز
- Bir şeyi misal ve taklitle bilmekle o şeyin hakikatini bilmek arasındaki fark