-
چون زبانهی شمع پیش آفتاب ** نیست باشد هست باشد در حساب
- O, güneşe karşı yanmakta olan muma benzer. Mumun alevi de var sayılır ama güneşin önünde yoktur.
-
هست باشد ذات او تا تو اگر ** بر نهی پنبه بسوزد زان شرر
- Fakat muma bir pamuk tutun mu yanar… Şu halde vardır.
-
نیست باشد روشنی ندهد ترا ** کرده باشد آفتاب او را فنا
- Öyle ama sana bir aydınlık vermez ki; güneş, onu yok etmiştir. Bu bakımdan da yoktur.
-
در دو صد من شهد یک اوقیه خل ** چون در افکندی و در وی گشت حل
- İki yüz batman bala bir okka sirke koydun mu, sirke balın içinde erir gider.
-
نیست باشد طعم خل چون میچشی ** هست اوقیه فزون چون برکشی 3675
- Tattın mı sirke lezzeti olmadığından yoktur. Fakat tarttın mı balın okkası artmıştır, vardır.
-
پیش شیری آهوی بیهوش شد ** هستیاش در هست او روپوش شد
- Aslanın önünde ceylanın aklı başından gider, kendisinden geçer… Varlığı, aslanın varlığında mahvolur.
-
این قیاس ناقصان بر کار رب ** جوشش عشقست نه از ترک ادب
- Kemale ermeyenlerin Allah’a karşı yürüttükleri bu kıyas yok mu? Aşk coşkunluğundan ileri gelen bir şeydir. Ebedî, terbiyeyi terk etme değil!
-
نبض عاشق بی ادب بر میجهد ** خویش را در کفهی شه مینهد
- Âşığın, nabzı, edepten dışarı atar. Âşık kendini padişahın terazisine kor, sevgilisinin tapısına varır.
-
بیادبتر نیست کس زو در جهان ** با ادبتر نیست کس زو در نهان
- Dünyada ondan edepsiz, ondan terbiyesiz kimse yoktur. Fakat hakikatte ondan terbiyeli, ondan edepli kimse de yoktur.
-
هم بنسبت دان وفاق ای منتجب ** این دو ضد با ادب با بیادب 3680
- Ey aslı, nesli belli kişi bu edeplilikle edepsizliği birbirine uygun bil.